kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Ocak 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Öykü ve Berk ikilisine göre, flamenkodaki namelerin aynısı türkülerimizde de var.

Onların kısmeti flamenko ile açıldı

MİNE GÜLTEKİN
E-postalarda dolaşan Evlerinin Önü Boyalı Direk türküsünün flamenko versiyonuyla, sanal dünyada ünlü olan ikiz kardeşler Öykü ve Berk, 'YouTube şöhreti' olarak anılmaktan biraz rahatsız. Çünkü yeni çıkan Kısmet adlı albümleri için uzun yıllardır çalıştıklarını anlatıyorlar..
Albümümüzü dinlemeden eleştirdiler. Önyargıları yıkmak çok

Her şey plak şirketleri We Play'in küçük bir odasında çektikleri amatör videoyu, YouTube'a koymalarıyla başladı. Aslında tek amaçları eşe dosta ne yaptıklarını göstermek ve tepkileri ölçmekti. Ancak bu sade videodaki performans amacını aştı ve 25 yaşındaki ikiz kardeşlerin beklediğinden çok daha fazla kişi tarafından izlendi. Onlar bir anda daha önce de örneklerini gördüğümüz YouTube şöhretlerinden oldu. Öykü ve Berk Gürman, albümleri Kısmet çıktığında çoktan ünlü olmuşlardı bile... Olaylar beklediklerinden hızlı gelişse de, onlar bu geldikleri yer için yıllardır hazırlık içindeydi, neredeyse çocukluklarından beri...

- YouTube'a koyduğunuz ilk video 1.5 milyon tık, 6 binden fazla yorum aldı. Sonra Beyaz Show'daki performansınızla olumsuz eleştirildiniz, neden böyle oldu?
- Berk Gürman: O amatör video, bir kameranın mikrofonuyla kaydedildi. Odanın kendi akustiği var ve insan o sese alışınca, diğerini yadırgayabilir. Beyaz Show'daki performansımıza tepki de sanırım bu yüzden geldi. Bu yorumlara biraz canımız sıkıldı. İki performans, dinleyiciye farklı ulaştı ama müziğimiz hakkında yorum yapılacaksa albümü baz almak gerekir.

- Ama şimdi sanal âlemde çok hızlı gelişen bir popülariteniz var. Bu durum, sizi albüm konusunda motive etmiş olmalı...
- Öykü Gürman: Öyle ama biz video beğenildi diye albüm yapmadık. Aslında çok hazırdık, bu video olmasa da albümümüz yine aynı zamanda çıkacaktı.
- B.G: Bu videoyu YouTube'a koyduğumuzda zaten albüm çalışmaları içindeydik. Bir insanın müzikal kariyeri bir parçayla sınanamaz. İnsanlar bizim yaptığımız işi, albümümüzü dinlemeden ve bizi tanımadan değerlendirdi. Çok önyargılı hareket edildi. Einstein da demiş ya, "Önyargıları yok etmek atomu parçalamaktan daha zordur," diye...

- Peki sizi flamenkoyla buluşturan neydi?
- Ö.G: Flamenko kafamda ve kulağımda çocukluğumdan beri hep vardı. Lisede Cihat Aşkın'dan keman dersi almaya başladım. Öncesinde piyano da çalıyordum. Sonra İTÜ Konservatuar'da dört yıl boyunca Alaeddin Yavaşca ile Itri, Hafız Burhan, Dede Efendi'ye kadar pek çok alanda çalıştım. Ama Türk müziğini öğrenmek istemem biraz da, flamenkoda duyduğum bazı namelerin Türk müziğinde de olduğunu biliyor olmamdandı. Makamları gördükçe, öğrendikçe, flamenkoyu analiz etmeye başladım. Sonra türkülerde de aynı şeyi yaptım.
- B.G: İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde ses mühendisliği okuyordum. Ses mühendisliği işin mutfağı; çalmak, bestelemek gibi şeyler öğretilmiyor. Aslına bakarsanız bence müzik insanın içindedir, illa onun eğitimini almaya bile gerek yok. Eğitim onu açığa çıkarıp geliştirmek için çok önemli. Ayrıca flamenkonun okulu yok zaten. Okulda hocalarım İspanya'ya gitmemi tavsiye ediyorlardı. Ama benim içimde olmasaydı oraya gitmenin de bir anlamı olmazdı.

- Neler yaptınız İspanya'da?
- B.G: Orası flamenkonun doğduğu yer; bu müziğin gerçek sahipleriyle vakit geçirdim. Uzun zaman benim Türk olduğuma inanamadılar. Tipimi, aksanımı, gitarı çalışımı yakıştıramadılar. Zaten flamenko konusunda onlarda bir ırkçılık var.

- İyi flamenko çalmanızı mı yadırgadılar yani?
- B.G: Aslında onların Türkiye'ye bakışıyla ilgiliydi bu. Biz çok farklı bir coğrafyada yaşıyoruz. Bizim genetik haritamız, kültürümüz çok farklı. Bu coğrafya, üç tane din görmüş. İnanılmaz bir kültür. Ama İspanya'ya gittiğimde Türkiye'nin hiç tanınmadığını, Arabistan gibi görüldüğünü fark ettim.


- Peki bu kombinasyon, yani türkü ve flamenkoyu birleştirme fikri nasıl gelişti?
- Ö.G: Tamamen spontane oldu. Mesela Berk gitar çalarken, ben durup dururken bir türkü söylemeye başlıyordum. Sonra ritimler gelmeye başladı ve ben türküleri ister istemez flamenko gibi söylemeye başladım. Sonra seçtiğimiz türkülere, şarkılara düzenlemeler yaparak bunu devam ettirdik.

- Kardeşle partner olmak avantajlı olmalı...
- B.G: Bazen yaptığınız müzik sizi vokal olmaya iter. Aslında benim şarkıcı kimliğim gitarist, aranjör ya da besteci kimliğimden sonra geliyor. Ve benim kafamdaki müziği seslendirecek tek isim Öykü'ydü.
- Ö.G: Berk benim vokalimi ortaya koyabilecek çok doğru eserler yarattı. Ve ben albümde her şarkıyı başka tonda söylüyorum.

- Biraz da albümden bahsedersek...
- Ö.G: Albümde dört türkü var; Evlerinin Önü Boyalı Direk, Hastane Önü İncir Ağacı, Doldurdum Martinimi ve Akşam Mahnısı. Diğer altı parçada söz ve müzik bize ait. Ben dinleyicilerin albümde her duyguyu yaşayacaklarını düşüyorum. Hüzün, sevinç, aşk, acı, tutku her şey var Kısmet'te.

- Neden Kısmet?
- B.G: Bence hayatta birleşmesi gereken enerjiler birleşiyor ve ayrılması gerekenler de kopuyor. Tıpkı bizim Öykü ile böyle bir yola çıkmamız ya da kendi görüşümüze yakın bir yapım şirketiyle bu yola devam etmemiz gibi. Bu yaşadıklarımızın önüne geçemezdik. O yüzden de albümün adını Kısmet koyduk.