kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Ocak 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

En zor reform

Başbakan Erdoğan 19 ay aradan sonra toplanan Ekonomik ve Sosyal Konsey'de sosyal güvenlik sistemine neşter atılmazsa Türkiye'nin 20-30 yıl sonra iflas noktasına gelebileceğini belirtti ve tablonun vahametini göstermek için bir dizi veri sıraladı:
- Üç sosyal güvenlik kurumuna 2006'da bütçeden 23 milyar YTL kaynak aktarıldı. Bu, Gayrisafi Milli Hasıla'nın (GSMH) yüzde 4'ünü oluşturuyor. (2007 transferleri henüz açıklanmadı ama uzmanlar GSMH'nın yüzde 4.8'I kadar bir kaynak aktarımı tahmin ediyorlar.)
- Sosyal güvenlik sistemi 1994'ten bugüne kadar 851 milyar YTL açık verdi. Bu, kamu borç stokunun 3.5 katına bedel. (Aslında açık 1992'de başladı.)
Hazine Genel Müdürlüğü'nün 2001 tarihli raporuna dayanarak bir örnek de biz verelim: Sosyal güvenlik reformu yapılmazsa, sistemin finansman açığı 2050'de GSMH'nın yüzde 14'üne ulaşacak. Bırakın Türkiye'yi, en zengin ülkeler bile altından kalkamaz. Zaten Erdoğan da "İflas" derken bunu söylemeye çalışıyor.
Batı ülkelerinde sosyal güvenlik sistemi nüfusun yaşlanması nedeniyle tıkandı. Türkiye'de ise genç nüfusuna rağmen aktüeryal (sigortalı/emekli oranı) dengelerin çökmesi yüzünden.
Demirel'in başbakanlığındaki DYP-SHP koalisyon hükümeti 20 Şubat 1992'de çıkarttığı yasayla kadınlarda 50, erkeklerde 55 olan emeklilik yaş haddini kaldırıverdi. Bu da diğer iki kriteri (Kadınlar için 20 yıl sigortalı çalışma ve 3.500 gün prim ödeme, erkekler için de 25 yıl sigorta süresinde 5 bin gün prim ödeme) yerine getirmek koşuluyla, genç yaşta emekliliğin kapısını ardına kadar açtı. 18'inde çalışmaya başlayan bir kadın 38 yaşında, 22 yaşında sigortalı olan bir erkek de 47-48 yaşında emekli oluyordu. Ortalama ömür de sürekli uzadığı için 2025 yıl prim yatırmış emekliye sosyal güvenlik sistemi 30-35 yıl aylık ödüyordu. Ödemeye devam ediyor.
Böylece sisteme ölümcül darbe indirildi. Düşünün; 1991'de bütçesi 128 milyar lira fazla veren SSK, ertesi yıl, yani yasanın yürürlüğe girmesinden sonra 2 trilyon lira açıkla karşılaştı.
Dahası var; 1991'de 7 sigortalıya bir emekli düşerken bugün 1.7 sigortalı bir emeklinin yükünü karşılamaya çalışıyor. 13 milyon sigortalıya karşılık 8 milyon emekli var! "Aktüeryal dengelerin çökmesi" ile anlatılmak istenen işte bu tablo.
Ve en kötüsü, SSK emeklilerinin yüzde 62'si, yani 3 emekliden 2'si halen asgari emeklilik yaşının (Kadınlar için 58, erkekler için 60) altında. Türkiye genç emekliler ordusuna çalışıyor. O ordunun da üçte ikisi bir yandan emekli maaşı alırken, bir yandan da hiç prim ödemeden çalışmaya devam ediyor.

Gelecek kuşakları kurtarmak
Elbette bu böyle gitmez. Elbette Erdoğan'ın ifadesiyle "Başka ülkeler gelecek kuşaklara bir ortak havuzdan faydalanmaları için nakit para bırakırken, biz hüzün bırakırsak, onlar da bize hayır dua okumazlar." (Not: Erdoğan, "Ortak havuz" ile Singapur'dan Çin'e, Rusya'dan Körfez emirliklerine kadar birçok ülkenin gelecek kuşaklar için oluşturduğu " Egemen fonlar "ı kastediyor.)
Ancak sadece sistemi değil, Hazine'yi, hatta Türkiye'yi kurtarmak için sosyal güvenlik reformu tek başına yeterli olamaz. O yüzden hükümet yapıcı uyarılara kulak vermeli: Örneğin kayıt dışı çalışanların (İstihdamın yüzde 49'u) hiç değilse asgari ücretle sigortalı olmasını sağlayacak teşviklerin de gerekli olduğunu söyleyenler hiç de haksız değil. Aynı şekilde, istihdam dostu politikalarla sigortalı tabanının genişletilmesini isteyenler de. Düzenlemenin Kamu Personel Rejimi reformuyla eşzamanlı uygulamaya konulmasını savunanlar da. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun siyasal etkilere açık olmaması için özerk bir yapıya kavuşturulmasını önerenler de.
Son bir nokta: OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) sosyal güvenlik raporunda, Türkiye dahil üye ülkelerin tümünde yalnızca emekli aylığıyla yaşamı sürdürmenin giderek daha da güçleşeceğini belirtti ve hükümetleri uyardı: "Vatandaşlarınızı çalışırken daha çok biriktirmeye, yaşlılıkları için kenara bir şeyler koymaya özendirin."
Açıkçası; emeklilik hem daha zorlaşacak, hem de daha zor yaşanacak. Haberiniz olsun.