kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Ocak 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Janus'un kapısından geçmek

Dün gece yarısı mekânı paylaştığımız yakınlarımıza sarılarak ve hayatı paylaştığımız sevdiklerimize telefonla ulaşarak "Sağlıklı, huzurlu ve barış dolu" bir yıl dilediğimiz o coşku ve umut yüklü saniyelerde aslında hepimiz Janus'un açtığı bir kapıdan içeri girdik.
Janus? Roma tanrısı. Başka hiçbir Pagan dininde yok. Ne Romalılar'ın çoğunu başka bir isimle inanç sistemlerine kattığı antik Yunan tanrıları arasında bulabiliyoruz onu, ne Gotlar'da, ne Cermenler'de...
İnsanoğlunun tek tanrılı ve kitaplı dinler öncesi çağlarının, binlerce, on binlerce yıl süren "Prehistorik" dönemlerinin meraklısıysanız, konumu Janus'a yakın bir tanrıya belki bir uygarlıkta daha rastlayabilirsiniz: Babil'de. Elbette başka bir isimle: Marduk!
Hani şu 12'nci ve gizligizemli gezegene adı verilen, 20122020 yılları arasında dünyaya dönüp düzeni değiştireceğine inanılan tanrı. Kitaplı dinlerde "Mesih" veya "Mehdi"ye dönüştürülen kurtarıcı.
Konuyu dağıtmayalım; Janus, Romalılar'ın tek kafalı ama iki yüzlü tanrısı. "İki yüzlü"yü riyakar anlamında algılamayın; fiziki olarak iki tane yüzü olduğunu söylemek istiyoruz. Yüzlerinden biri geçmişe bakıyor, diğeri ise geleceğe.
Ve o iki yüzüyle Janus hep bir kapının önünde duruyor. Çünkü o, ardında ne olduğu bilinmeyen kapıların tanrısı. Kapılardan o sorumlu olduğuna göre, kapıların açılıp-kapanmasının, başlangıçların-bitişlerin, geçişlerin-kalışların, gidişlerin-dönüşlerin hesabı da ondan soruluyor. Ya da ondan izin isteniyor.
O nedenle "Eşik tanrısı" diye de söz ediyordu Romalılar ondan. Bir kez eşikten içeri adım attığınızda, geriye dönüş yok. Artık kaderiniz Janus'un elinde.

Mabet açık mı?
Aslında yufka yürekli olduğu, insanların iyiliğini istediği söylenir. O yüzden Romalılar onu "Barış tanrısı" olarak kabul ettiler. Adına, onuruna inşa ettikleri tapınaklara hep "Barış mabedi" adını verdiler. Ve o mabetleri barış dönemlerinde kapatıp, savaş yıllarında ardına kadar açık tuttular. Açık kalsın ki, Janus gerek gördüğünde savaşa-çatışmaya el koyabilsin, barışı geri getirebilsin diye...
Ama ne yazık ki, Janus'un tapınağı Roma İmparatorluğu'nun çok uzun tarihi boyunca yalnızca beş kez kilitlenebildi. İlki Pompilius Numa'nın (M.Ö. 715-673 arası) saltanatında, ikincisi Roma ile Kartaca arasındaki Pön Savaşları'nın (M.Ö. 218-202) ikincisinden sonra, hani Anibal'in günümüzün tanklarının işlevini gören filleriyle Apeninler'i aştığı seferi izleyen ve Kartaca'nın sonunu getiren savaşların ertesinde, son üçü ise İmparator Octavius Augustus'ün (M. Ö. 63-14) hüküm sürdüğü dönemde.
Yani yaklaşık bin yıllık Roma İmparatorluğu döneminde Janus'un simgelediği barış dönemi toplam olarak ya 10-15 yıl sürdü, ya da bilemediniz 25-30 yıl.
Gerisi hep savaş, hep kan, hep ölüm...
Günümüz sanki çok mu farklı? Gezegenimizin tablosu, Romalılar'ın bir savaştan diğerine koştukları, arada da savaşlarla boğuştukları bin yıllık egemenliklerine neredeyse "İnsanlığın en huzurlu dönemi" dedirtecek kadar karartıcı ve de kanlı. Tarihçilerin hesaplamalarına göre, 1900-1986 arasında 170 milyonu aşkın sivil (Dikkat isteriz; askerler veya ordular bilançoda yok!) devletlerin savaş politikalarının kurbanı oldu. Bu uzun zincire 1986'dan bu yana yaşanan savaşların halkalarını da ekleyin: Cezayir, Yugoslavya, Ruanda, Irak, Afganistan, Timor, Çeçenistan, Kongo, Zimbabve, Sudan, Darfur, Somali ve niceleri. Ve elbette PKK. Ve elbette ElKaide. Kaça çıktı kurban sayısı; 300 milyon mu, 400 milyon mu?

Uzun dehlizde yürüyüş
Dün gece hep birlikte Janus'un açtığı kapıdan karanlık bir dehlize veya bir tünele girdik. Ah, unutuyorduk; Janus'un bir adı da olasılıklar tanrısı. Onun açtığı kapı cennete de çıkabilir, cehenneme de...
Kısmet! Cehenneme götürecekse o dehliz yıl sonunda Dante'nin "İlahi Komedya"sından dizeler okuruz; yok cennete ulaşırsak Evangelos Odysseus Papathanassius'un, yani Vangelis'in o ünlü parçasını mırıldanırız.
Bir yıl sürecek ve sonu belirsiz bu yolculukta Yahya Kemal Beyatlı'yı da hatırlamakta yarar var. Ne diyordu "Rindler'in Akşamı"nda:
"Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan / Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan / Geçince başlayacak..."