kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 30 Aralık 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Bir yıl önce

Geçen yıl bugün Saddam Hüseyin idam edilmişti. Şafak vakti. Kurban Bayramı'nın başlamasına birkaç saat kala. Hatırladınız mı?
Irak'ın devrik liderinin yargılanması da, ölüm cezasına çarptırılması da, infazı da, hem tarih, hem de uluslararası hukuk için bir kara sayfa oldu. Bir yıl sonra bile vicdanları kanatmaya devam ediyor.
Hayır; Saddam suçsuzdu demek istemiyoruz. Tam tersine, hiç kuşkusuz acımasız bir diktatördü.
Ancak işgal güçleri tarafından devrilmiş ve yakalanmıştı. O nedenle "Savaş esiri" kabul edilmesi gerekiyordu.
Haydi ondan vazgeçtik, hiç değilse "Savaş suçlusu" ilan edilip uluslararası bir mahkeme önüne çıkarılmalıydı.
Tıpkı eski Yugoslavya savaş suçluları için BM çatısı altında kurulan mahkeme gibi, uluslararası hukukçulardan oluşan bir heyet tarafından yargılanmalıydı.
ABD onu Iraklılar'a teslim ederek, üstelik "Adil yargılama"nın hiçbir koşulunu yerine getirmeyerek (Mahkeme sürecinde yargıç değiştirildi, Saddam'ın avukatı öldürüldü, sanığın kendini savunması engellendi), infazın işlenen suçların bedeli değil, bir hesaplaşma, bir intikam olarak kabul edilmesine neden oldu.
Dahası, Saddam'ın suçlarının en hafifinden idama çarptırılıp apartopar darağacına çıkarılması, bazı "Sırlar"ın ortaya dökülmesini önlemeyi amaçlayan bir "Telaş"ın, hatta "Korku"nun sonucu olarak görüldü.
Öyle ya; örneğin Kuveyt Savaşı gibi çok daha kalın, çok daha kapsamlı dosyalar açılsaydı, oralarda bir yerlerde dönemin ABD'nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie'nin Beyaz Saray'dan (Baba Bush'tan) Saddam'a getirdiği mesajla karşılaşılmayacak mıydı? Bayan Büyükelçi şöyle demişti Saddam Hüseyin'e: "Irak ile Kuveyt arasındaki sınır ihtilafını sadece iki ülkeyi ilgilendiren ve ikisinin çözüm bulmaları gereken bir sorun olarak görüyoruz." İşte bu "Yeşil ışık" cesaret vermişti Saddam'a.

Kazanan kim oldu?
Yine o dosyaların bir başka bölümünde örneğin 28 Aralık 1983'te Donald Rumsfeld'in Başkan Ronald Reagan'ın özel temsilcisi olarak Bağdat'a, Saddam Hüseyin'e yaptığı ziyaretin fotoğrafları ve tutanakları ortaya çıkacaktı. Rumsfeld o yıllarda İran'la savaşan Saddam'a ABD'nin silah satış tekliflerini getirmişti. Pakette kimyasal silahlar da vardı. O silahlar 1987'de Halepçe'de Kürtler'e karşı da kullanılacaktı ve ABD o katliamda bile sesini çıkarmayacaktı.
Bütün defterler artık kapatıldı. Üzerlerindeki "Top secret" damgası hiç kuşkusuz bu trajedinin tüm aktörleri, daha doğrusu tüm sorumluları sahneden çekilip hesap vermekten kurtulunca kaldırılacak.
Saddam Hüseyin 34 yıl süren iktidarında 250 bin kadar yurttaşının ölümüne neden olmakla suçlanıyordu.
Ama Kuveyt Savaşı'ndan sonra uygulanan ambargo nedeniyle her yıl en az 250 bin Iraklı çocuk öldü. İlaç yokluğundan. Kimse de hesabını vermedi, vermiyor.
ABD'nin Irak işgalinden bu yana en az 800 bin Iraklı sivil öldü, öldürüldü. Saddam'ın bilançosunun 3 katından fazla. Yine kimse hesap sormuyor, soramıyor.
Bir yıl geçti Saddam'ın idamının üstünden. Bu bir yılda savaşın mimarlarından veya Bush'un yardakçılarından İngiltere Başbakanı Tony Blair havlu attı.
Yine bu bir yılda savaşın düğmesine basan NeoCon'lar ortadan kayboldu. "Büyük Ortadoğu"yu dönüştürme projelerinin ilk halkası olarak gördükleri Irak onlara mezar oldu.
Bu bir yılda Bush'un tarihe ABD'nin gelmişgeçmiş en sevilmeyen, en kötü başkanı olarak geçmesi kesinleşti.
Yani, Saddam Hüseyin intikamını fena aldı. Almaya da devam ediyor, devam edecek.