kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Aralık 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

'İyi ahlak' için din şart mıdır?

Son bir yılda neler neler oldu... Hrant Dink öldürüldü... Ceza Kanunu'nun
301'inci maddesi hararetle tartışıldı... Ardından " 367 " çekişmesi başladı... Genelkurmay Başkanı'nın " özde-sözde " lafından, 27 Nisan e-muhtırasına geldik... Cumhuriyet mitinglerini konuştuk... 11'inci Cumhurbaşkanı zamanında seçilemedi... Ankara'da canlı bomba patladı... ABD'deki Hudson Enstitüsü'nde tartışılan " kıyamet senaryosu " gündeme geldi... " Kuvvacı " çeteler yakalandı... AKP genel seçimi fark atarak kazandı... Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildi... Derken PKK saldırıları başladı... Başbakan Erdoğan-Başkan Bush görüşmesi işin seyrini değiştirdi...
Olay çok. Neticede tamamı siyasetle ilgiliydi... Bu yüzden de son bir yıldır hep siyasi konulara değinmek zorunda kaldım.
Doğrusunu isterseniz sanattan, kültürden, kitaplardan söz ettiğim günleri özledim. İşte bu sebeple, 2007'nin son yazısını siyaset dışı bir konuya ayırmak istiyorum.
Dünyanın en ünlü " tanrı tanımaz " bilim adamı, İngiliz biyolog Richard Dawkins'in, Türkçeye de çevrilen ' Tanrı Yanılgısı' adlı kitabına geçenlerde kısaca değinmiştim.
Dawkins'in tartıştığı konulardan biri de şu: " Din olmadan da ahlaklı bir insan olabilir miyiz? "
Filozofundan romancısına, farklı kesimlerden fikir sahipleri bu konuyu tartışmıştır. Mesela Dostoyevski'nin, " Tanrı yoksa her şey mubahtır " formülü...
Eğer bu dünyada yaptıklarımızın hesabını vereceğimiz bir ' öteki dünya' yoksa... O zaman " koyver gitsin " şeklinde mi yaşayacağız?
Bu meseleyle de hesaplaşmak zorunda kalan Dawkins, " Ateistler ahlaksızdır " iddiasına çok ilginç araştırmalara dayanarak cevap veriyor...
Mesela Harvard Üniversitesi'nden psikolog, biyolog ve antropolog Marc Hauser'in deneyleri, insan düşüncesine nakşolmuş, belki de doğuştan gelen bir " ahlak grameri " olduğunu gösteriyor.
İnsanların çoğunluğu, dindar olsunlar ya da olmasınlar, ahlaki problemlere aynı cevapları veriyor.
Mesela... Tren hızla gitmekte... Rayın üstünde bağlanmış beş kişi var... Diğer rayda ise bir kişi... Makas değiştirme kolu da sizin elinizde... Kararınız ne olur? Beş kişinin ölmesine izin mi verirsiniz, yoksa treni diğer raya mı yönlendirirsiniz?
Başka bir soru:
Bir hastanede beş kişi, beş farklı organ bekliyor... Hemen ameliyata alınmazlarsa beşi de kesinlikle ölecek... Ancak organ verecek kimse yok ortalıkta... Cerrah sizsiniz ve bekleme odasında sapasağlam bir kişi gördünüz... Ondan alacağınız beş organla, beş hastayı da kurtarabilirsiniz... Ama tabii o sağlam kişi bu arada ölecek... Ne yapardınız?
Denebilir ki " Bu tip sorular ve onlara cevap verenler neticede aynı Batı medeniyetini paylaşıyor. Elbette çoğunluk aynı cevabı verecektir." Tam da bu itirazı düşünerek Hauser ve arkadaşları, Orta Amerika'daki Kuna kabilesinin yolunu tutmuş.
Soruları o kültüre uyarlamışlar. Mesela tren yerine kanoyu, raylar yerine çatallaşan nehri, 'ölüm unsuru' olarak da timsahları koymuşlar.
Sonuç: Çok farklı bir medeniyete ve inanç sistemine ait olan Kuna yerlileri, ahlaki sorulara tıpatıp aynı cevapları vermiş!
Richard Dawkins'in, bu verilerden hareketle vardığı sonucu tahmin edebilirsiniz: " İyi ya da kötü birisi olmak için Tanrıya ihtiyacımız yoktur. "
Öyle mi gerçekten? Bilmiyorum. Benim gördüğüm şu: Fanatikler; dünyanın en iyi, en güzel, en yararlı fikir ve inançlarını dahi silaha dönüştürebiliyor.
Kısa bir tatilin ardından 8 Ocak Salı günü tekrar buluşmak üzere... İyi yıllar!