kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Aralık 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Sumru Yavrucuk, dizilerde rol alsa da tiyatronun hayatında hep olacağını söylüyor.

Aşkın gecikmesi kötüdür

FİGEN YANIK
Komedi dizisi Sevgili Dünürüm'de dul bir anne rolündeki Sumru Yavrucuk, kadınların aşk perdesini erken kapadıklarını, bu yüzden dizide beklenen kavuşmanın olamayacağını düşünüyor..
Ekmeğini taştan çıkarmaya çalışırken eğitimini ihmal etmiş dul bir erkekle, onun gibi dul ve emekli bir öğretmen kadın aynı evde yaşamak zorunda kalırsa ne olur? Aşk meleği omuzlarına konmaya çalışır ve gözlerini karartırsa, normal koşullarda birbirlerine antipatik gelecek bu ikilinin arasındaki elektriklenme tehlikeli olmaya başlar. Üslelik biri Haluk Bilginer, diğeri de Sumru Yavrucuk olursa, izleyiciye de gülmek düşer. 25 yıllık tiyatro sanatçısı Sumru Yavrucuk, Yabancı Damat'tan sonra Sevgili Dünürüm dizisinde de yine anne ve kayınvalide rolüyle çıktı izleyicinin karşısına...

- Televizyonda onca dramatik dizinin arasından, siz üç yıldır komedi yaparak sıyrılıyorsunuz. Sette de eğlendiğinizi tahmin etmek zor değil...
- Komedi oynuyoruz, komedi zekâyla çok ilintilidir. Bir dramayı oynarken zekâyla değil daha çok duyguyla bir bağ oluşur. Ama komedi senin de eğlenmenle ve zekânla ilişkilidir. Zaten biz eğer çekim sırasında çok gülüyorsak, o bölüm çok ilgi çekiyor.

- Haluk Bilginer'le de bunca yıl sonra yollarınız ilk kez kesişti, ama tam kesişti. Dizi için teklif geldiğinde, onun da rol aldığını öğrenmek kararınızı etkiledi mi?
- Tabii ki, zaten bir projeye evet deme nedeniniz, oyuncular ve yapımdır. Haluk, benim için Türkiye'deki en iyi oyunculardan biri. Keşke tiyatroda birlikte oynasaydık, ama diziye kısmetmiş.

- 25 yıldır sahnedesiniz, ama adınızı ilk Yabancı Damat dizisiyle duyanlar oldu. Ekranın sihrine inanıyor musunuz?
- Evet, 25 yıldır tiyatro yapıyorum, ama üç yıldır tanınır gibiyim. İlk Yabancı Damat'la çıktım ekrana, tiyatrodaki 23. yılımda... Aslında sanat camiasında pek çok yıldız var, ama hep meteorlarla karıştırılıyor. Yıldız bir şeye işaret eder; istikrarlıdır, kalıcıdır. Baktığın zaman onu hep aynı noktada görebilirsin. Sanata girerken de hep bu yıldızlar hedefim oldu. Şimdi starlık diye bir şey çıktı. Maalesef kimse onlar için böyle bir şey düşünmese de insanlar kendilerine yakıştırıyor. Onlar kayan bir yıldız oluyor. O kayan yıldızların ışıkları da gerçekten iyi şeyler yapmak isteyen gençlerin önünü kapıyor. Ben tiyatroda çok şanslıydım, çok iyi projelerde oynadım.

- Şimdi de Sevgili Dünürüm'de ve yine hem anne hem de kayınvalide rolündesiniz. Annelik size yakıştı galiba...
- Sanatın da büyüsü burada. Benim çocuğum yok, ama farklı hayatları yaşamak yapabileceğim en iyi şeymiş, bunu öğrendim.

- Yabancı Damat'taki Gaziantepli, fazla eğitimi olmayan bir anneden, Sevgili Dünürüm'de şehirli, eğitimli, daha modern bir anneye geçiş yaptınız. Nasıl biri sizin gözünüzden Yıldız Hoca?
- Kocasını 10 yıl önce kaybetmiş, emekli bir edebiyat öğretmeni. İki iyi çocuk yetiştirmiş. Onlara kendi ayakları üstünde durmalarını empoze ediyor. Biraz disiplinli ama sevgisi de olan bir anne...

- Derken karşısına Ahmet Muhtar gibi bir batık bankacı çıkıyor...
- Evet, biraz akordu bozuk, çatlak bir ses çıkıyor karşısına... Türkçesi bozuk yani. Yıldız Hoca da arada bir herkesi düzeltmeye çalıştığı gibi onu da düzeltmeye çalışıyor. Çatışma da aralarındaki kültür farkından doğuyor.

- Ama bu kültür farkı, aşka engel olmuyor...
- Yalnız bir kadın. Artık hayatında yeni şeylere yer açmak durumunda kalıyor. Öyle olur ya... Hayatınızdan bir şeyler parça parça kopar gider. Aslında bu yeni gelecek şeylere bir hazırlıktır. Onun da hiç beklemediği bir anda, belki evde bir erkek sesi işte... Evde yalnız olmadığını hissetmek, birinin varlığını yanında duymak... "Aşk nefretten doğar," derler ya belki de böyle bir şey.

YALNIZ KADIN SENDROMU
- Bu aşk, karşılıksız da kalmıyor... Ahmet Muhtar da normalde hiç de tipi olmayan bir kadına karşı ilgisiz kalmıyor...
- Yıldız Hoca, Ahmet Muhtar'ın hiç tipi değil. Onun tipi 90/60/90 ölçülerinde, 20-25 yaşlarındaki küçük kızlardır. Zaten çevremizde de öyle olmuyor mu? O aslında bir model. Yıldız Hoca'nın da asla tipi olamaz zaten. Tipi derken, o yaşam tarzından bahsediyorum. Savurganlığından, dünya görüşünden...

- Birbirlerine olan ilgileri hep böyle platonik mi kalacak?
- Onların durumları da zor. İkisinin de çocukları var. Bir de kendini gerçekten kadın ya da erkek olarak hissetme hali, o afrodizyanın evin çevresinde dolaşması sırasında eve giren torun sesi olacak. Böyle durumlarda insan kendisine boy aynasında bakar ya... Aşkın da gecikmesi kötü bir şeydir aslında.

- Niye? Aşk her yaşta çıkamaz mı insanın karşısına?
- Ama genel olarak kadınlar, aşk perdelerini daha erken çekerler, "Artık benden geçmiş," diyerek. O yaşta bir kadının beraberlik kurmasıyla aynı yaşta bir erkeğin beraberlik kurması çok farklıdır. Erkeğin daima avantajları vardır.

- Gerçi şimdi her türlü estetik müdahale kadınların hizmetinde...
- Ama romatizmaları var. Mahinur'un (Ergun) yazdığı bir espri bu, tekste okurken çok güldüm. Ablam rolündeki Nevra Serezli, "Bana para çıktığında yüzümü gerdirip, 15 yıl kazanacağım," diyor. Yıldız da "Çok iyi olur, Türkiye'nin ilk romatizmalı kapak kızı sen olursun," diyor. Şimdi gördüğüm de bu. İnsan küçük müdahalelerde bulunabilir, fakat android gibi olmalarını da sevmiyorum. Belli bir yaştan sonra orta yaşı geçmiş ve çok müdahale görmüş bütün kadınlar, Michael Jackson'a benziyor.

- Hollywood yıldızları "40 yaşından sonra bize rol verilmiyor," diye isyan ediyor. Sizin bu tür kaygılarınız var mı?
- Bence insanın haliyle bir parça barışık olması gerekiyor. O kırışıklıklara da az emek verilmiyor. Ben zaten tiyatroya başladığımdan beri hep karakter rolleri oynadığım için çok genç yaşlarda anneanne, babaanne rollerine çıktım. Dario Fo'nun Yalnız Kadın oyununda 55 yaşında bir kadını oynuyordum, ama 33 yaşındaydım. Seni Seviyorum Rosa'da, 70 yaşında ölümüne kadar oynamıştım. Oyunculuk, çok geniş bir yelpaze. Daha çok var, sağlığımız el verdiğince oynayacağız.

- Ahmet Muhtar'la Yıldız hoca beraber olmaya kalkarsa, bu neye benzer sizce?
- Beraber olmazlar. Bu platonik bir ortamda geçer gibi geliyor. Bu hikâyenin kavuşmadan sonlanması daha doğru bence...