kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Aralık 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

Tahsil cehaleti alır...

Bilhassa 1980'li yıllardan itibaren belirgin hale gelen " kimlik politikaları " üzerine çalışan akademisyenlerden biri de Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü'nden Prof. Haldun Gülalp'tir.
2003'te yayınlanan " Kimlikler Siyaseti: Türkiye'de Siyasal İslam'ın Temelleri " adlı kitabından sonra, 2007 içinde " Vatandaşlık ve Etnik Çatışma: Ulus-Devletin Sorgulanması " isimli derlemesi çıktı. (İkisi de Metis Yay.)
Prof. Gülalp'in ' Mesele' dergisinin aralık sayısında yer alan söyleşisi... Bir süredir hararetle tartışılan bir siyasi ve toplumsal konunun temeline iniyor.
Önce şu noktanın altını çizelim: Liberalizm, serbest piyasa ekonomisiyle ilişkili bir bakış açısıdır. Devletin, yasaların, kimi geleneklerin; " girişimci bireyin " önünü kesmesine karşı çıkar.
" Kural tanımazlık " ya da " aşırı özgürlük " anlamına gelmez bu: Yasaların, "kısıtlayıcı" değil " düzenleyici " olmasını talep eder liberaller.
Elbette ekonomik alandaki bu "serbestlik" arayışı; siyasi, toplumsal ve kültürel alanlara da sirayet eder.
" Bireyin serbestçe yaşamasını " savunanlar, bu fikri toplumun diğer alanlarına taşıdıklarında, bazen " kimlik politikası yürütenlerle " paralel taleplerde bulunurlar.
Bunun Türkiye'deki en önemli göstergesi " üniversitede türban " tartışmasıdır. Meseleye, " bireyin özgürlüğü " açısından bakan bir liberal, " reşit bir insanın " dilediği kıyafeti giyememesini... Bazı kıyafetlerin, devlet tarafından ideolojik gerekçelerle yasaklanmasını... Hele hele, bu yasağın eğitim özgürlüğünü engellemesini kabul edemez.
Sonuçta ortaya çıkan siyasi manzarayı Prof. Gülalp şöyle özetliyor:
"Her serbest seçim ortamında, liberalizm vaatleriyle ortaya çıkan ve insanların dini hassasiyetine de hitap eden siyasi hareketler büyük başarı kazanmıştır. Halkın gözünde liberalizm ile dindarlık buluşur."
Bu "buluşmayı" Türkiye'de mümkün kılan... İnsanların, 1950'lerden 1990'lara, tarımdan koparak geleceklerini kent ortamında araması oldu.
Küçük girişimciler... Serbestleşen ve küreselleşen ekonomi içinde... Prof. Gülalp'in tabiriyle; " Müslüman kimliklerini sırtlarından atmadan, sınıf atlayabilme " başarısını gösterdiler.
Bu durum aynı zamanda, " Cumhuriyetin kuruluşundaki en büyük ideal olan 'kalkınmayı', 'ekonomik modernleşmeyi' gerçekleştirmek " anlamına geliyordu.
İşte "İslamcı denilen" siyasetle, liberallerin buluşmasının ardında bu süreç vardır.
Yukarıda " İslamcı denilen " tabirini özellikle kullandım. Çünkü Haldun Gülalp'in de altını çizdiği gibi... 28 Şubat örtülü darbesiyle birlikte... "Kimlik politikası" (yani İslamcılık ) hızla terk edildi... Onun yerini kimliğini ( Müslümanlığını ) bırakmadan liberalleşme aldı.
Böylece " laik-seküler liberaller " ile " Müslüman girişimciler " arasında çatışmaya yol açabilecek en önemli faktör devreden çıkmış oldu.
Gülalp'in de dediği gibi, bu dönüşümü gerçekleştiremeyenler ise (yani Erbakan'ın " Milli Görüş " çizgisi) seçimlerde ancak yüzde 2 alarak hüsrana uğradı.
Bazı köşe yazarları, eleştirinin ve " iğnelemenin " ötesine geçerek , terbiyesizce bir üslupla ve düpedüz yalanlar uydurarak, liberal-demokratları suçluyor.
Onlara tavsiyem: Bu konularla ilgili hiç olmazsa birkaç kitap, makale filan okumaları... Çünkü o yazarların ciddi bir bilgisizlik ve aymazlık içinde olduklarını görüyorum. Okumak cehaletlerini azaltacaktır elbette ama üsluplarını düzeltmeye yeter mi? Sanmam.