kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Aralık 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Tatlıses kendisine TRT kapısını açan Turgut Özal’la.

Hem imparator hem amele

Yarışmacıların 'acılarını' yarıştırdığı programda jüri üyesi olarak yeniden ekrana çıkan İbrahim Tatlıses, hayatı boyunca doğduğu mağaranın hem efendisi hem kurbanı oldu. Yoksulluğu ve şiddeti hem yaşadı hem yaşattı. Belki bu yüzden hem imparator hem de amele oldu.....
"Kendi kendinin taklidi. Yine de Yılmaz Güney söylencesini içinde taşıyıp durduğu bir gerçek." Bu sözlerin yazarı Cemal Süreya. Tarif ettiği isim ise İbrahim Tatlıses. Tatlıses tam 34 yıldır gündemde. Hem de reytingi hiç düşmeden. Muhteşem sesi kadar çete davalarıyla, hayatına giren kadınlarla, silahlı saldırılarla, gözyaşlarıyla hep konuşuluyor... 1952'de Urfa'da bir mağarada doğan Tatlıses, hayatı boyunca o mağaranın hem efendisi hem kurbanı oldu... Yoksulluğu ve şiddeti hem yaşadı, hem yaşattı... Belki bu yüzden hem 'İmparator' oldu, hem amele... 10 yaşına kadar, yiyecek ekmek bulunamayan bir yoksulluk yaşadı yedi kardeşiyle mağarada. Hiç okula gidemedi. Hatta 14 yaşına kadar nüfus cüzdanı bile olmadı. Çocukluğu boyunca çalışmak zorunda kaldı. Su sattı, otobüs terminallerinde çığırtkanlık yaptı. Bir taraftan da düğün salonlarının, pavyonların en aranan şarkıcılarından oldu. Ama hayali Yılmaz Güney gibi olmaktı... 20 yaşına geldiğinde İstanbul yollarına düştü. O dönemde zirvede olan, sinemanın 'çirkin kralı' koltuğuna oturan Yılmaz Güney ile yaşamları çok benzerlik taşıyordu. Yılmaz Güney de inanılmaz bir yoksulluk yaşamıştı. 'Çirkin kral' unvanını hiç de kolay almamıştı. Aynı zorlukları İbrahim Tatlıses de yaşadı. İnşaatlarda çalışmak zorunda kaldı ama şans onun yüzüne erken güldü. Ankara'da bir pavyonda sahne alırken keşfedildi. 1974 yılında Ayağında Kundura'yla hayatımıza bir daha çıkmamak üzere girdi.

GÜNEY'İN İZİNDE
İlk albümüyle şöhreti yakaladı. Ardından 1978'de ilk filmini çekti. Sinema onu daha çok heyecanlandırıyordu çünkü Yılmaz Güney'in geçtiği yollardan geçiyordu: "Belki tipim fazla benzemiyor ama onun yolundan gidiyorum. Onun tavırlarını kullandım Nasıl İsyan Etmem filmimde." Ama bir taraftan da Yılmaz Güney'in büyüklüğünün de farkındaydı: "Yılmaz Güney taklit edilemeyecek kadar büyük bir sanatçıydı." Yeni plaklar, yeni filmler derken Tatlıses, şöhreti 80'li yılların başında yakaladı. Şöhretin bedelini hapishanelerde hiç ödememişti ama Yılmaz Güney'in izinde yürümekten vazgeçme niyetinde değildi. Yönetmenlik koltuğuna oturdu, üstüne senaristliği de ekledi. Kürtçenin sanki 'kötü bir alışkanlık' gibi şiddetle yasaklandığı bu dönemde piyasada elden ele dolaşan Kürtçe kasetleriyle hayranlarının gönlünde taht kurdu. Güneydoğu'da her evde bu kasetlerden biri vardı. Sonra bunlar Irak'a, İran'a Suriye'ye hatta Avrupa'ya taşındı. 90'lı yıllara gelindiğinde artık müzik sektörünün en önemli ismi olmuştu. Hiçbir yeni albüm onun albümlerinin yarattığı anaforu, heyecanı yaratmıyordu piyasada. Şöhretin getirdiği parayı lahmacundan başlayarak ticaretin farklı alanlarında değerlendirme yoluna gitti. Bir ara Nişantaşı'nın göbeğinde 'acılı dondurma' satacak kadar cüret sahibiydi, ama o iş hızla battı ve ısrar etmedi. Aslına bakılırsa çok büyük bir aileye baktığını, pek çok kişinin geçimini sağladığını gizlemeyi hep başardı.

KURBAN VE EFENDİ
İlginçtir, Tatlıses'in hiçbir zaman elitler tarafından kabul edilme kaygısı olmadı. Kendisini 'taşralı' ve 'amele' diye aşağılamaya kalkanlara verdiği "Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik," sözüyle Güneydoğu'da yaşanan yoksulluk ve eğitimsizliği öyle bir anlattı ki bir daha kimse ağzını açamadı. İbrahim Tatlıses mafyavari bir şiddet kültürü ve dokunulmazlığıyla da çok konuşuldu. Çocukluğu, gençliği hatta ilk şöhret yıllarında bile ezilen bu adam, gücü eline geçirdiğinde ezmekten çekinmedi. Hem kurbandı, hem efendi... Urfa'ya gittiğinde yakınlarının çarşı içinde çıkan tartışmada bir esnafı öldürmesinin ardından ödediği kan parası günlerce konuşuldu... Hayatındaki kadınlar da bu şiddet kültürünün parçası, hatta mağduru oldu. Şöhret olduktan sonra Urfa'da evlendiği ve üç çocuğunun annesi olan eşinden ayrıldı. Film setinde tanıştığı Perihan Savaş vardı hayatında artık. Ancak Perihan Savaş, İbrahim Tatlıses tarafından kaçırıldıktan sonra altı saat boyunca dövüldüğünü söyleyerek, tutuklanmasını istedi. Sonra Derya Tuna ortaya çıktı. Tuna'nın tek sıfatı "İbrahim Tatlıses'in hayat arkadaşı" idi. 18 yıl süren bu hayat arkadaşlığı oryantal Asena'yla son buldu. Tam bu sırada Tuna'nın bir derginin gecesinde transparan kıyafetle sahne alması büyük gürültü kopardı. Ardından ünlü bir restorandan sahne teklifi geldi. Sonunda Tuna'yı prova için gittiği restoranın çıkışında ayağından vurdular. Tuna, hemen açıkladı: "Beni İbo vurdurttu." Sonra aynı kaderi uğruna şarkılar bestelediği Asena da yaşadı. Aleyhine haberler yapan gazeteciler de payını aldı. İlk isim de Aykut Işıklar oldu. 2003 yılında da hakkında çıkan habere kızıp, Milliyet gazetesini bastı. Gözaltına alınıp, Bağcılar Karakolu'na götürüldü. Ama devreye danışmanlığını yapan ve hemşerisi olan bir Cumhuriyet muhabiri ile daha sonra Hrant Dink cinayeti soruşturmasında görevden alınan polis istihbarat müdürünün girmesiyle hemen serbest bırakıldı. Bir yıl sonra da Show TV'yi bastı.

AĞAR KURTARDI
Tatlıses'in şöhreti, Kürt sorununu yakından izledi. PKK'ya yardım ettiği iddiası hayatında hep bir gölge gibi dolaştı. Bu nedenle hakkında soruşturma bile açıldı. Susurluk çetesinin öldürülecek işadamları listesinde yer aldığı gündeme geldi. İşte bu dönemde Mehmet Ağar'a yakınlaştı. Listede yer aldığı doğruysa, bu yakınlaşması hayatını kurtarması demekti. PKK'ya yardım yaftasından kurtulmak için polis teşkilatının güçlenmesi için elinden geleni yaptı. Bir taraftan da ülkücü mafya liderlerine yakın durdu. Sedet Peker, Sedat Şahin, Drej Ali... Susurluk döneminden kalan bu derin ilişkiler, çete davalarında yardımcı unsur olarak yargılanmasına neden oldu. Ardından Abdullah Öcalan'ın ifadesine dayandırılarak örgüte yardım eden isimler arasında adı geçti. Şehit ailelerinin protestosuna maruz kaldı. Devreye yine Mehmet Ağar'ın girmesiyle sıkıntılı günleri geride bıraktı. Sık sık kanal değiştiren ve her defasında kendi kendine duygusallaşıp gözyaşı döktüğü şov programının tekrarları bile reytingleri altüst ederken, önce Urfa'dan bağımsız aday olacağını açıkladı. Bunu yargılandığı çete davasından alabileceği hapis cezasına bağlayanlar oldu. Urfa yerine Genç Parti'den İstanbul milletvekili adayı oldu. Ama partisi barajın çok altında kalınca Meclis, çiğ köfte partilerinden eksik kaldı. O gitmese de Meclis gündemindeydi. 13 askerin şehit edildiği Gabar baskınından sonra "Programı kesmeyip, dansöz oynattı," ithamıyla tepki çekti. Kendisini savunmaya çalıştı ama olmadı, kimse dinlemedi... Programı bir süre yayından kaldırıldı. Şimdi de izlenme oranı hayli düşük bir TV kanalında yeniden ekranda. Çete davası da kafasının üzerinde bir kılıç gibi sallanıyor. Programının küçük bir kanala düşmesinin tartışmaları sürürken Tatlıses, geçen hafta reytingi yüksek bir kanalda bir yarışma programında jüri üyesi olarak yeniden karşımıza çıktı. 34 yıldır hayatımızda olan Tatlıses'in bundan sonra da aşklarıyla, kadınlarıyla, derin ilişkileriyle yine gündemde olacağı kesin. Onca yıl en çok dinlenen, en çok takip edilen, konseri en kalabalık sanatçı olmak hiç de kolay değil. Onca sansasyonel olaya rağmen sanatçı sıfatını bu ülkede en çok hak eden o.
Haberin fotoğrafları