kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Aralık 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

İnsanlar yaşadıkça.. Yaşarken..

Sabah'ın köründe aradı Ayşe o gün.. Hani, televizyon kameraları etrafına çökerler diye, 50'nci Yıl geceme gelmemişti ya.. Hani geçen hafta bugün yazmıştım ya..
Ayşe benim canımdır.. Ablası Zeynep, babası Neco, annesi Oya da.. Onlar benim ikinci ailemdir, yıllardır..
Belli, kırıldığımı, gönül koyduğumu falan sanmış.. Anlatacak..
Kestim lafını.. "Anlatma" dedim.. "Sen o yazıda konu mankenisin sadece.. O yazı bir yaşam tarzı, yaşam felsefesi eleştirisi.. Ben dahil hepimiz için yazıldı.."
Aynen öyle..
Serpil telefon etti.. Damat Fethi "Bak ağbin senin için yazmış" demiş okuyunca, gazeteyi uzatıp..
Haşo aradı.. "Ağbi okurken kafama dank etti.. Ben de yaptım ayni hatayı.."
Atilla Dorsay "Öyle haklısın ki" diye aradı..
Yani aslında hemen hepimiz ayni yanlışı yapıyor, ama yanlış yaptığımızı da anlıyoruz sonunda..
İnsanları yaşarken aramak.. Yaşarken yanlarında olmak.. Sevdiğimizi yaşarken söylemek, göstermek..
Giderek açık hava kokteyllerine dönen, nerdeyse kameralara poz vermek, ya da konuşmak için gidilir olan cenaze törenlerine koşuşmanın, ölen için bir anlamı yok.. Yaşarken sakladığımız ilgiyi, ölüye göstermeye çalışmak, onu değil, bizi öne atıyor aslında..
Ayşe'yi örnek gösterdim ama, ben ne kadar farklıyım ki davranışlarımda..
Bay Vitali'yi çok severdim. O da beni çok severdi.. Buluşmalarımızda ortaya çıkardı duygular..
Peki kaç kez aradım Bay Vitali'yi ömrümde.. Yeri yurdu belli.. "Yahu sana geliyorum bir kahveni içmek için" diye.. Hiç!..
En son bir ay evvel Akmerkez Vakko'da gördüm.. Sarılıştık.. "Buluşalım" dedik..
Buluştuk!.. Siz buraya bir el işareti koyun isterseniz..
Ani ölüm.. Ani cenaze töreni..
Ayni saatte benim Caddebostan Kültür Merkezi'nde imza günüm var.. Dostlarımla buluşma.. Bir hafta önceden yazmışım.. Bir haftadır duyuruluyor..
İptali haber vermek mümkün değil..
Tercih..
Ya Bay Vitali'nin cenazesine gitmeyeceğim ya da Caddebostan'da dostlarım beni boşu boşuna bekleyecekler..
Bu defa yanlış yapmadım.. Bu defa tercihimi yaşayanlardan yana koydum..
Caddebostan'a gittim. Harika bir merkez yapmış Kadıköy Belediyesi.. 9 sinema.. 3 Tiyatro salonu.. Alışveriş merkezi, galeriler, dinlenme yerleri..
Dünya şirini, küçük, ama sıcak bir de kitap fuarı.. Bir köşede "Hıncal Uluç Masası.."
Masa var, kitap yok.. Yayınevim Alfa'nın affedilmez ihaneti.. 20 kere söz vermeleri, o sabahtan beri her yarım saatte bir telefonla arandıklarında "Yolda" demelerine rağmen, kitaplarımı yollamayışları..
Kitapsız imza günü, düşünebiliyor musunuz?..
Bu Alfa şimdi yarın cenazeme 6 metre boyunda çelenk gönderse ne yazar, yaşarken yaptıkları ayıptan, çirkinlikten sonra.. Ne yazar söyler misiniz?.
Caddebostan'a o gün benim için gelen dostlarla oturduk, lafladık, kucaklaştık, resimler çektirdik..
İmza günüm kitapsız da güzeldi..
Kitap yoktu, ama sevgi vardı çünkü, kucak kucak!..
Bu arada.. 50'nci yılım bir sevgi denizinde boğulmama sebep oldu. E-mailler, fakslar, kartlar, çiçekler, armağanlar yağdı, tanıdıklardan ve asıl yığınla hiç tanımadığımdan..
Hepsine.. Hepsine kucak dolusu teşekkür, beni 50 yaş gençleştirdikleri için..