kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Aralık 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Sessizce can yakmak

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin 14 Aralık'ta yapılacak AB zirvesi sonuç bildirgesinin "Türkiye'yle müzakereler" paragrafından "Katılım" sözcüğünü çıkarttırması kimilerine göre "Sembolik bir zafer", kimilerine göre "Çelme" veya "Nanik".
Sarkozy'nin artık iyice su yüzüne çıkan "Patolojik" Türkiye karşıtlığının Erdoğan Hükümeti'ni de, kamuoyunu da bezdirdiği hatta öfkelendirdiği açık.
Ancak -hakkını teslim edelim-Sarkozy en baştan beri niyetini ve kararlılığını gizlemedi. Örneğin Avrupa Parlamentosu'nda 2 yılda yaptığı üç konuşmada da üstüne basa basa aynı şeyleri tekrarladı: "Türkiye'nin Avrupa'da yeri yok", "Türkiye, Avrupa'da olsa, ondan Antik Çağ'dan bu yana Küçük Asya (Asie Mineure) diye söz edilir miydi", "Okulda bize Türkiye'nin Asya'da olduğunu öğrettiler", "Türkler'e AB'ye girebilecekleri sözünü vermek ikiyüzlülüktür", vs...
Yine örneğin geçen Ağustos'ta Fransa'nın tüm ülkelerdeki büyükelçilerine yönetiminin dış politikasını anlatırken "2005 Ekim'inde oybirliğiyle alınan katılım müzakerelerini engellemeyeceğini" ama sürecin üyelikle, yani "Katılım"la sonuçlanmaması için de elinden geleni yapacağını açık açık söyledi.

Türkiye'nin dostları
Şimdi akıllara iki soru takılıyor:
1-AB dönem başkanı ve - Türkiye yanlısı-Portekiz, Sarkozy'yi frenleyemez miydi? Yanıt: Hayır, frenleyemezdi. Çünkü, dönem başkanlığını sorunsuz tamamlamak istiyor. Ayrıca dönem başkanlığında Türkiye'yle müzakerelerde hiç değilse iki başlığı açabilmek için Sarkozy'ye bu ödünün verilmesinden başka çare olmadığını kabul ediyor.
2-Türkiye yanlıları veya dostları (27 üyeden 20 kadarı), Sarkozy'yi püskürtemezler miydi? Yanıt: Hayır, yapamazlardı. Çünkü, "Mini Anlaşma" ile AB'nin iki yıldır debelendiği anayasa krizinden çıkmasını sağlayan Sarkozy oldu. O nedenle bir "Ödül"ü hakettiğini düşünüyorlar. Ödül de Türkiye'nin damarına basmasına göz yummak ve ısrarla önerdiği "Akil Adamlar Komitesi" kurulmasına yol vermek oldu.
Tabii bize dönüp öfkemizi bastırmak, düşkırıklığımızı azaltmak için güvence üstüne güvence vermeyi de ihmal etmediler:
"Merak etmeyin, sonuç bildirgesinden katılım sözcüğü çıkarıldı ama 11 Aralık 2006 zirvesindeki bildrgeye de açıkça atıfta bulunuldu. O metinde 'Türkiye'yi AB'ye katılıma hazırlamak' ifadesi yer alıyor. Yani, hukuken üyelik süreciniz devam ediyor..."
"Merak etmeyin, Akil Adamlar Komitesi, Düşünce Grubu'na dönüştürüldü ve genişlemeyi de, Avrupa'nın sınırlarını da tartışamayacağı, gündeme getiremeyeceği karara bağlandı. Yani, Düşünce Grubu'nun önerilerinin üyelik sürecinizde zerrece etkisi olmayacak..."

Papaza kızalım ama...
Bu tesellilerin hepsi doğru. Ama gerçekleri değiştirmiyor:
- AB'nin varoluş nedeni olan "Değerler"i delindi.
- Uluslararası ilişkilerin temelini oluşturan "Ahde vefa" vahim biçimde örselendi.
- Türkiye'deki reform süreci - hiç kuşkusuz-tökezlendi.
- Türkiye-Fransa ilişkileri çok ama çok ağır bir yara aldı. Ve bu yara Sarkozy işbaşında kaldıkça (Koşullar değişmezse 4.5 yıl sonra yeniden seçilmesi kaçınılmaz, yani önümüzde 9.5 yıl var) bu yara kanamaya devam edecek.
Göreceksiniz; Sarkozy, eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac döneminde kararlaştırılmış olan 2009'un Fransa'da "Türkiye Yılı" olması kararından da cayacak ya da en azından o yıl yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerini "Olumsuz etkilememesi için" ertelenmesini isteyecek.
Peki ne yapalım; papaza kızıp oruç mu bozalım, yani "Ne haliniz varsa görün" diyerek müzakere masasından mı kalkalım. Hayır, bin defa hayır. Asla, bin defa asla.
Sadece Türkiye'nin gücünü gösterelim. AB'nin hayati projesi Nabucco'dan "Gaz de France"ı dışlamamız gibi Fransa'yı acıtacak "Misillemeler"i çoğaltalım, yeter. Tabii kendimize zarar vermeden...