kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Aralık 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

Güle güle Vitali Bey

Vakko'nun kurucusu, 1913 doğumlu Vitali Hakko aramızdan ayrıldı. "Moda Vakko'dur " sloganını zihnimize nakşeden Vitali Bey, bu markayı nasıl oluşturduğunu, " Hayatım Vakko " adını verdiği anı kitabında anlatır.
Ben kitabın Mayıs 1997'de yapılan ilk baskısını, her zamanki gibi altını çizerek okumuştum.
Daha sonra kitap kayboldu.
Piyasada arayıp bulamayınca, Vakko'nun halkla ilişkiler sorumlusundan rica etmiştim. Vitali Bey'in "gösterdiğim ilgiye teşekkür eden" notuyla birlikte göndermişlerdi.
Dün kitabı karıştırırken ilginç bir anekdota rast geldim. Vitali Bey, İkinci Dünya Savaşı Avrupa'yı ateşe boğarken, 27 Ocak 1940'ta kabul edilen " Milli Korunma Kanunu " sonucu başlarına gelen bir olayı anlatıyor...
Bu olay, Cumhuriyeti yöneten kadronun, ekonomiyle, azınlıklarla ve görgü kurallarıyla ilişkisini gündelik hayattan hareketle ortaya koyuyor. Okuyalım:
Savaş yıllarında Milli Korunma Kanunu diye bir yasa çıkardılar. Sözüm ona, karaborsa yapanlara karşı halkı koruyacaklar...
Gerçek karaborsacıları, istifçileri bulamıyorlar ya da bulmak işlerine gelmiyor...
Ama böyle bir yasa var, özel mahkemeler kurulmuş, bunlar için suçlular gerek...
Olur olmaz ihbarlarla büyükküçük esnafın analarından emdikleri sütü burunlarından getiriyorlar. (...)
Bir küçük ihbar, fahiş fiyatla mal sattığınız ya da stokçuluk yaptığınız için apar topar soluğu mahkemede almanıza yetiyor.
Ve öylesine bir hava yaratılmış ki esnaf ve tüccar mutlaka suçludur. Derdinizi anlatana kadar akla karayı seçiyorsunuz. (...)
Şapka alan bir hanımın, yanılmıyorsam subay olan eşi, kalitefiyat ilişkisinde bir dengesizlik bulmuş olacak ki bizi ihbar etmiş.
Şapka günlük, hayati bir ihtiyaç maddesi değilmiş, şapkanın maliyetini hesaplamak son derece güçmüş, Türkiye'de kaç kişi şapka alıyormuş, şapkanın karaborsası olmazmış; bunları düşünen yok. (...)
Soluğu olağanüstü yetkilerle donatılmış mahkeme heyetinin karşısında aldık.
Mahkemede baş sanık Madam Emilia idi. Kendisi o günlerin Beyoğlu'sunun en ünlü modelistiydi. Türkçeyi kendine has bir şiveyle konuşurdu. (...)
Hakim, elinde şapka, Madam Emilia'ya soruyor: " Bu şapka, bu fiyata olur mu? Siz milleti... "
Madam Emilia daha fazla bekleyemiyor.
"Hakim Beyefendi Hazretleri" diyerek oturduğu yerden kalkıyor. "Ben kendimi müdafaa edecek değilim. Çünkü ben bir sanatkarım ve bir sanat eserinin fiyatı ancak ve ancak onu yaratan insan tarafından biçilebilir. Fakat size teessüflerimle şunu söylemek zorundayım ki benim şapkamı yanlış tutmaktasınız ve onun bütün formunu bozmaktasınız..." (...)
Hakim, elindeki şapkayı şöyle bir çeviriyor, neresinden tutacağını bilemiyor. Sonunda kürsünün üzerine koyuyor. Ve beraat kararı!
Çağatay Okutan'ın, " Tek Parti Döneminde Azınlık Politikaları " (Bilgi Üni. Yay.) adlı kitabına bakarsanız... Vitali Hakko'nun sözünü ettiği 'Milli Korunma Kanunu'nun, azınlıkları ekonomik hayattan uzaklaştırmak ve yerine Müslüman-Türk unsuru geçirmek üzere çıkartıldığını... Bu sürecin o dönemde 'Varlık Vergisi'ne dek uzandığını görürsünüz.
İnönü iktidarı, refahı, sermaye birikimini kolaylaştırarak artırmak yerine... Kanun kisvesine bürünmüş zorbalıkla, gayri Müslimlerin parasınamalına el koymuş... Devlet çarkı içinde şöyle bir döndürdükten sonra... MüslümanTürklere dağıtmıştır.
Bu süreçle birlikte Osmanlı'dan beri birikmiş olan belli bir " beğeni ve adap " sermayesi de neredeyse yok olup gitmiştir.
Vitali Beyi ebediyete yolcu ederken, bir zahmet düşünün: Ailenizde 1939-1945 yılları arasında aniden zenginleşen birisi olmuş mu? Efendim?