kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Aralık 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ÜLKÜ TAMER

Kitaplar başka türlü okunacak

Geçenlerde Newsweek dergisi kapak konusunu kitapların geleceğine ayırmıştı. Anayazıda internetin "kitap imparatorluğu" Amazon'un CEO'su Jeff Bezos'un bu konudaki görüşlerine yer veriliyordu.
Bezos kitapçılığın geleceğini parlak görüyor (kendi açısından elbette). Yeni sundukları Kindle ile bu alanda bir devrim yarattıklarını ileri sürüyor.
"Bugüne kadar yayımlanmış herhangi bir kitaba bir dakika içinde ulaşılabilecek," diyor.
Kindle cep kitabı büyüklüğünde, son derece hafif bir aygıt. Ekranında yazılar çok kolay okunabiliyor, puntolar büyütülüp küçültülebiliyor, dilerseniz sayfaları size kitapların ilk baskılarındaki düzenle sunabiliyor.
Şarj edilince 30 saate kadar da hizmet veriyor.
Ne diyelim... Kitapseverlerin gözü aydın.
Ama benim kitapseverliğim bir başka...
Kitapsever... Sevgi duymak... Sadece kitabın içeriğine değil, kendisine de. Elinizde tutabildiğiniz o somut nesneye.
Ama o somut nesne ayakta kalmakta direnebilecek mi?
Neredeyse elli yıl oluyor... Varlık Yayınları için Edith Hamilton'ın Mitologya'sını çevirmiştim. Yaşar Nabi'ye götürdüm. Daktiloyla yazılmış sayfalardan oluşan bir dosya. Yaşar Nabi dosyanın üstüne hemen kadratı, puntoyu yazdı, birini çağırdı, çeviriyi basımevine gönderdi.
"Okumayacak mısınız?" diye sordum.
"Yayımlanınca okurum, " dedi. "Kitap olarak okumak daha güzel."
Çeviri ücretini alıp Ankara Caddesi'ne çıkınca dünyalar benimdi. Hem cebim para görmüştü, hem de çevirisini Yaşar Nabi'nin tek satırını bile okumadan yayımlayacağı, güvendiği bir yazardım. Edebiyat yoluna yeni vurmuş çiçeği burnunda bir genç için bundan büyük mutluluk olamazdı elbet!
O arada kendi kendime mırıldandığımı hatırlıyorum:
"Doğru. Kitap okumanın keyfi, ne olursa olsun, dosya kağıtları okumaya değişilir mi?"
Çocukluktan ilk gençlik yıllarına adım attığım dönem. Antep. Arif Güzel'in üçdört metrekarelik kitabevinde Varlık Yayınları'nın, Yeditepe Yayınları'nın, Remzi Kitabevi'nin yeni kitaplarını beklerdim her gün. Arif Amca'nın postaneye gidip elinde paketlerle dönmesini. Birlikte açtığımız paketlerden bir kitap seçer, alırdım. Sardırmazdım onu. Yolda kapağına bakardım uzun uzun. Eve gelince doğru mutfağa. O sıralar bizde kitap açacağı, kağıt keseceği ne gezer! Küçük, keskin bir bıçak, tamam. Salondaki masanın başına oturur, sayfaları özenle açmaya koyulurdum. Şimdiki gibi üç yanı "tıraşlı" olmazdı kitapların. Minicik yürek çarpıntılarıyla, bitmesini istemediğim bir sevinçle, sevecenlikle, usul usul açardım. Sonra mutfağa götürürdüm bıçağı. Yine salona geçer, kitabı alıp pencerenin yanına otururdum.
Hemen okumaya başlamak yok öyle. Önce kitabı koklayacaksın, kağıt kokusunu, mürekkep kokusunu alacaksın. Elindeki kitabı, beyninde, yüreğinde, bütün bedeninde duyacaksın.
Okumaya bu törenden sonra geçilebilirdi.
Sinemaya film başlamadan bir süre önce gidip salonu koklamak, kendini bir coşkuya hazırlamak gibi.
Ne zaman bir kitap okudumsa, onun içeriğini hep elimdeki nesneyle bütünleştirdim. Grimm Kardeşler'in Gençlik Hikayeleri'nden başlayıp Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu'suyla, O'Henry'nin Bolivar İki Kişiyi Çekemez'iyle, Anatole France'ın Allahlar Susamışlardı'sıyla süren okuma serüvenimde o nesneyi içimin bir yerlerindeki titreşimle korudum.
Bilemiyorum, tutuculuk mu bu? Belki de bugünün gençleri kitapları bilgisayar tıklarıyla hatırlayacaklar ileride. Yeni gelişmelere benim gibi burun kıvıracaklar, "Nerede ekranda kitap okuduğumuz o güzel günler" diyecekler.
Ama ben elime alıp sayfalarını çevirebildiğim kitaplardan dünyada vazgeçemem.
Sadece kitap değil, kitabın kendisini de seviyorum çünkü.
Bu "gelişim", yazarlığı da değiştirmeye başladı.
Bir sıcaklık ortadan kalkıyor yavaş yavaş. Biçimle birlikte öz de etkileniyor.
Evet, şimdi bilgisayar var. Winword'lerle, edit'lerle, format'larla, o kadarla kalsa iyi, email'lerle, internet'lerle yüklü bir "yabancı".
Kafanızdakini ekrana aktaran sanki siz değilsiniz, o teknoloji.
Yerli yabancı, yazılan o kadar yapıta bakıyorum da (pek ender ayrıcalıklar dışında), yeni bir ortak dilin yaratılmaya başlandığını görüyorum.
Eskilere bakın, her yazar bir kişilikti. Şimdi neredeyse herkes ortak kişiliği oluşturan elektronik bir parça.
Bu gidişle yazar adlarının yerini Casper, HP, Compaq, Dell, IBM, Escort imzaları alacak.