kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Aralık 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Brüksel'deki konferans

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin parlamenterlerinden oluşan Avrupa Parlamentosu hem siyasal, hem de mekân açısından çok parçalı yapıya sahip.
Parlamento bünyesinde bağımsızları da sayarsak 9 grup bulunuyor. Mekanları ise üç kente dağılmış durumda: Genel kurul Strasbourg'da toplanıyor, komisyonlar Brüksel'de. Genel sekreterlik ve hizmet birimleri ise Lüksemburg'ta çalışıyor.
İşte Parlamento bünyesindeki 9 gruptan biri olan Birleşik Solİskandinav Yeşil Sol'un (komünistler ile antiliberallerden oluşuyor, 41 üyeye sahip) girişimiyle kurumun Brüksel'deki binasında "AB, Türkiye ve Kürtler" konulu konferans düzenlendi. (2004'ten beri her yıl yapılıyor)
Geçenlerde hayatını yitiren yazar Mehmed Uzun'un anısına ithaf edilen iki günlük konferansa önemli isimler katıldı: Nobel Barış Ödülü sahibi Güney Afrikalı başrahip Desmond Tutu, yine Nobel Barış Ödülü kazanmış olan İranlı insan hakları savunucusu Şirin Ebadi, Nobel Edebiyat Ödülü almış olan İngiliz yazar Harold Pinter, Amerikalı dil bilimci ve düşünür Noam Chomsky gibi...
Elbette Türkiye'den de epey katılımcı vardı: Ahmet Türk, Leyla Zana, Nurettin Demirtaş, Doğu Ergil, Yaşar Kemal, Baskın Oran, Prof. Dr. Cengiz Güleç...
Ve elbette AB'den de aşina isimler toplantıları izleyip konuşmalar yaptılar: Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknaz Uca...

Tehlikeli sularda yüzmek
Kürt Ulusal Kongresi (sürgündeki Kürt Parlamentosu) üyelerinin, Avrupa'ya iltica etmiş eski DEP milletvekillerinin ve Türkiye'nin iadesini istediği PKK'lıların da konferansta boy göstermelerini bir yana bırakıp, iki konuşma üstünde durmak istiyoruz.
İlki Leyla Zana'nın. Avrupa Parlamentosu'nun "Saharov Barış Ödülü" verdiği Zana, Kürtçe yaptığı konuşmada, "Kürt sorununun çözümü için AB ile Türkiye hükümetinin büyük sorumluluk taşıdıklarını" söyledikten sonra şöyle dedi: "Fakat AB sözcüleri ile hükümet sözcülerinin söylem birliği sorunu hafifletmek yerine ağırlaştırıyor."
Leyla Hanım'ın sözünü ettiği "Söylem birliği" ne? DTP'nin PKK'nın saldırılarını kınaması ve terör örgütüyle arasına mesafe koyması. Ama konuşmasında bu konuda en küçük bir işaret bile yok. Tam tersine, "Çözüm arayışlarında Öcalan'ın rolünün önemi"nden dem vurup durdu.
Aynı şekilde DTP Meclis Grubu Başkanı Ahmet Türk de "Demokratik çözümden sapmayacaklarını" vurguladığı konuşmasında PKK terörüne hiç değinmedi. Hem de daha iki gün önce "Zaman" gazetesindeki röportajında "PKK ve Öcalan'ı çok rahat eleştirebiliyorum. Bugüne kadar PKK tarafından çok ciddi eleştiriler aldım. Vicdani doğrularımı kimse için değiştiremem" demiş olmasına rağmen.
Dahası onlardan önce kürsüye çıkan Lagendijk, gözlerinin içine baka baka ve üstüne basa basa, "DTP, PKK'nın stratejisini ve saldırılarını onaylamadığı konusunda yüzde 100 güvence vermeli. Bu konuda çok açık olmalı" dediği halde.

AB'nin CHP'ye bakışı
Lagendijk aslında DTP'ye yol ayrımına geldiği, PKK terörüne karşı kesin ve inandırıcı duruş sergilemezse kendi sonunu hazırlayacağı uyarısında bulunuyor.
Çünkü Avrupa ülkeleri belki de ilk kez olarak PKK'ya karşı Türkiye'ye hiç firesiz destek veriyorlar. (Zaten konferansta söz alan yabancıların tümü terör örgütünü açıkça kınadılar)
Ve çünkü Avrupa, terörü kınamayan siyasal partilerin kapatılmasını onaylıyor. Bunun son örneği, İspanya'da ETA'nın son saldırısını kınamayan Milliyetçi Bask Hareketi (ANV) partisinin yasadışı ilan edilmesi için hukuk işlemlerin başlatılması oldu.
AB'nin bu konudaki kararlılığını en açık biçimde sergileyen Lagendijk'in konuşmasının yalnızca bir bölümüne katılmıyoruz. Şöyle: "Kürt sorununun çözümünde Kürtler'den en fazla oy alan partiler olan AK Parti ve DTP, Meclis'te çalışabilirler. CHP ve MHP yanlış yöndeler. Onları unutun."
Lagendijk bizce ciddi, hatta vahim bir hata yapıyor. CHP, Doğu ve Güneydoğu'dan oy almamış olabilir. Baykal'ın son açılım mesajına kadar yanlış politikalar da izliyor olabilir. Ancak, Cumhuriyet'i kuran parti olarak, meşru ve tarihi bir ağırlığa sahip bulunan CHP'nin destek ve katkı vermediği hiçbir girişimden sonuç alınamaz.