kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Aralık 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Napolyon Sarkozy

NUR BATUR
Seçildiği ilk günden beri bütün dizginleri eline alan Nicolas Sarkozy 63 milyonluk Fransa'yı Avrupa'da yeniden liderlik koltuğuna oturtmayı vaat ediyor. Fransa'da ve Avrupa'da herkes onu konuşuyor. Peki Sarkozy liderliğindeki yeni Fransa'da neler olup bitiyor?..
Kimileri ona 'Napolyon Sarkozy' diyor, kimileri ise 'Tsarkozy' yani 'Çarkozy' diye takılıyor. Çiçeği burnunda Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'yi neden mi Napolyon Bonapart'a benzetiyorlar? Çünkü Sarkozy de, "Devlet yalnız mahmuzlarla ve çizmelerle yönetilir," diyen Fransız Devrimi'nin ünlü generalinin sözlerinden esinlenmişcesine davranıyor da ondan! Peki neden Rus Çarı Petro'ya benzetiyorlar? Nasıl Sarkozy Fransa'yı yeniden Avrupa'yla kucaklaştırmaya çalışıyorsa, tarih de Çar Petro'nun Rusya'yı Avrupa'yla bütünleştirmek istediğini yazıyor. Sarkozy'yle Çar Petro arasında başka bir ilginç benzerlik daha var: Çar Petro 296 yıl önce Avrupa için Osmanlı'ya saldırdı; bugün Sarkozy de Türkiye'yi hedef alıyor. Ama onu ister Napolyon isterse Çar'a benzetsinler, gerçek olan şu ki, Sarkozy, hem Avrupa'da hem de Fransa'da deprem yaratıyor ve bu deprem de Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Sarkozy'nin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasının üzerinden altı ay geçti. Fransa'da ve Avrupa'da herkes onu konuşuyor. İki meslektaşımla birlikte Paris'te maraton görüşmeler yaptım ve Sarkozy liderliğindeki yeni Fransa'nın fotoğrafını çekmeye çalıştım.

1- GÜÇLÜ AVRUPA FORMÜLÜNDE TÜRKİYE YOK
Avrupa Anayasası'nın reddedildiği günden beri Fransa'da "Güçlü Avrupa nasıl olacak?" tartışması yaşanıyor. Bir grup "Güçlü Avrupa Türkiye'siz olmaz," diyor, bir başka grup ise Türkiye'nin güçlü Avrupa'da yerinin olmadığını savunuyor. Birinci grup, İngiltere, İtalya, İsveç ve İspanya gibi ülkelerin çizgisinde yer alıyor. İkinci grubun liderliğini ise Nicolas Sarkozy yapıyor. Yani Sarkozy'nin yeni ve güçlü Avrupa hayalinde Türkiye'ye yer yok. Ama Fransa cumhurbaşkanı kısa zamanda Türkiye'siz bir Avrupa yaratmanın hiç de kolay olmadığını gördü. Çünkü karşısına İngiltere, İsveç, İtalya ve İspanya çıktı. Fransız halkı da Sarkozy'yi desteklerken büyük bir çelişkiye sürüklendi. Hem Sarkozy'nin Fransa'yı güçlü Avrupa'da lider yapmasını istiyorlar hem de AB'yi sosyal haklarının düşmanı bir Truva atı olarak görüyorlar. Fransa'nın yeniden AB'de güçlü olmasının tek ve ağır bir faturası var, o da Sarkozy'nin vaat ettiği reformlar. Yani Fransızlar, Almanya ve İngiltere'yle rekabet edebilmek için sosyal haklarından fedakârlık etmek ve daha fazla çalışmak zorundalar. Peki Sarkozy, Fransız sendikalarının direncini kırıp reformları geçekleştirebilecek mi? Fransa cumhurbaşkanının genç danışmanı Fabien Raynaud, Fransa'da durumun 12-13 yıl öncesinden farklı olduğunu, Fransız halkının artık yüzde 60 hatta 70'inin reformları desteklediğini söylüyor: "Fransız halkı da artık Almanya başta olmak üzere diğer AB ülkelerini yakalamak zorunda olduğunu görüyor. Bu nedenle reformları destekliyor. Zaten Sarkozy de seçim kampanyasında açıkça söz verdi: Reformlar yapılacak." Yani Sarkozy ve Fransa değişimin büyük sancısını yaşıyor ve faturayı da sanki Türkiye'ye çıkarmaya çalışıyorlar.

2- TÜRKİYE'Yİ VETO ETMEDİ AMA...
Nicolas Sarkozy seçim kampanyası sırasında "Türkiye'ye AB'de yer yok," dedi, seçildikten sonra da "Görüşlerim değişmedi," diye tekrarladı. Ama yine de ilk AB zirvesinde Türkiye'ye veto uygulamadı. Peki neden? Fransa cumhurbaşkanının seçilir seçilmez Ankara'ya gönderdiği en yakın danışmanı Raynaud şöyle diyor: "Bölümlerin açılmasını veto edebilirdi ve bu da popülaritesini artırırdı ama yapmadı. Bu yüzden de eleştirildi. Sonuçta Türkiye'yle AB arasındaki müzakerelerde 30 bölüm açıldı. Ama cumhurbaşkanı Türkiye'yi tam üyeliğe götürecek beş bölümün açılmasına karşı çıkıyor. Çünkü Türkiye'nin katılımının Avrupa'da kriz yaratacağına inanıyor." Peki bu baştan üyelik yolunu kesmek anlamına gelmiyor mu? Raynaud'ya göre "Hayır: Müzakereler belki 10 yıl sürecek. Neden şimdiden 10 yıl sonrasının kavgasını yapalım? Cumhurbaşkanımız bu politikayla büyük bir krizi de önlemiş oldu. Biz zamana zaman vermek istiyoruz." Raynaud, Fransız halkının yüzde 55'inin genişlemeye "Hayır," dediğini unutmamak gerektiğini de söylüyor: "Bakın Türkiye'den yana olan Chirac bile tutumunu yumuşatmak zorunda kaldı. Müzakere sürecini devam ettirelim. 10 yıl sonrası için şimdi kriz yaşamak çok yanlış olur." "Peki Avrupa nasıl 75 milyon Türk'e verdiğim sözü tutmuyorum diyecek?" diye soruyorum, Raynaud'nun yüzü geriliyor: "Ama Türkiye de Ankara protokolünü uygulamadı." Üsteliyorum: "Yani, Fransa, Türkiye'ye 44 yıldır verilen üyelik sözünden vazgeçmekle Rum gemilerine Türk limanlarının açılmasını aynı kefeye mi koyuyor?" Raynaud'nun yanıtı şöyle: "Avrupa çok kırılgan bir noktada. Türkiye'ye de kapıları açıp zorlarsak parçalanabilir, kırılabilir. Şimdi önemli olan süreci devam ettirmek. Fransa süreci durdurmuyor. Birkaç yıl sonra nerede olduğumuzu göreceğiz." Kısacası, Sarkozy Ankara'ya "Kapıları tümüyle kapatmadım ama açmadım da," mesajını göndermeye çalışıyor.

3- SARKOZY'YE KARŞI TÜRKİYE LOBİSİ
Fransa'da sadece Nicolas Sarkozy yok kuşkusuz. Sosyalistler hâlâ Türkiye'ye kapıların kapatılmasına karşı çıkıyorlar. Bunun stratejik bir hata olacağını savunuyorlar. Segolene Royal'ın liderliğindeki Cumhurbaşkanlığı yarışını kaybeden Sosyalist Parti'nin siyasetteki ağırlığı son zamanlarda daha da zayıfladı. Sarkozy iç politikada da kurnazca manevralar yaptı. Kabineye sosyalistlerin önde gelen isimlerinden Bernard Kouchner'le iki sosyalist siyasetçiyi alması buna örnek olarak gösteriliyor. Dışişleri Bakanlığı'nı üstlenen Kouchner hem Türkiye'yi çok iyi tanıyor hem de Türkiye'nin üyeliğine sıcak bakıyor. Yani bir yanda Türkiye'nin üyeliğine hâlâ karşı olan cumhurbaşkanı, diğer yanda ise Türkiye'ye kapalı kapılar ardında çiçek vermeye başlayan Bernard Kouchner... Türkiye'yi destekleyen başka isimler de var. Bunların başında Fransız siyasetinin demir leydisi Elizabeth Guigo gibi önde gelen isimler yer alıyor. Guigo Türkiye'ye kapıları kapatmanın neden hata olacağını söyle anlatıyor: "Türkiye'nin yüzünü Avrupa'ya dönmesini istiyorum. Tersi, Türkiye'nin içine kapanmasına ve aşırı milliyetçiliğe sürüklenmesine yol açar ki kesinlikle bunu istemiyorum. Bazı AB ülkeleri Müslüman olduğu için Türkiye'ye karşı çıkıyorlar. Unutmayalım ki Türkiye laik olduğu için Avrupa'ya yaklaştı. Laiklikten kaymaması gerekiyor. 45 yıldır Türkiye'ye AB'ye girebileceğini söyledik. Türkiye de Avrupa Birliği'ne uyum sağlayabilmek için reformlar yaptı ve AB'ye yaklaştı. İstikrarsız bir bölgede, Türkiye'deki istikrar ve demokrasi büyük önem taşıyor. Türkiye'nin üyeliği Avrupa'nın stratejik çıkarınadır. Ayrıca verdiğimiz sözü de tutmalıyız. Ama Türkiye'nin de hem ekonomik hem de siyasi reformlarını sürdürmesi gerekiyor."

4- ERMENİ TASARISI BUZDOLABINA KALKTI
2006'da, Sarkozy'nin Türkiye'nin üyeliğini engelleme girişimlerinin yanı sıra Fransız Parlamentosu'na sunulan Ermeni yasa teklifi yüzünden Türk-Fransız ilişkileri çok sancılı geçmişti. Ermeni soykırımını kabul etmeyenleri cezalandırmayı öngören yasa teklifi ilişkilere büyük darbe indirecekken, Fransız hükümeti yasayı buzdolabına kaldırmayı başardı. Ama sorun hâlâ aşılamadı, Demokles'in kılıcı gibi ilişkilerin üstünde asılı duruyor. Fransız sosyalistlerin önde gelen isimlerinden Alain Chenal sorunu şöyle tanımlıyor: "Ermeni sorunu seçimlerle ilgili demogojik bir sorundur. Ermeniler, Marsilya ve Lion başta olmak üzere 10 anahtar kentte yaşıyorlar. 30 belediye başkanının seçiminde de etkili olacaklarını söylüyorlar. Ermenilerin oylarını almak isteyen siyasetçiler, sorunu yeniden gündeme getirebilir." Yani mart 2008'deki belediye seçimleri öncesinde yeniden bir Ermeni krizi yaşamamız büyük bir sürpriz olmaz...

5- FRANSIZ FİRMALARA KIRMIZI IŞIK
Türkiye, 2006'da Fransız firmalarına bütün ihalelerin kapılarını kapattı. Aslında siyasi krize rağmen ticaret hacmi gerilemedi. 2006'da 9.5 milyar avro olan ticaret hacmi, 2007'nin ilk yedi ayında 5 milyar avroya ulaştı. Ama sorun ihalelerde yaşandı. Fransa Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili şöyle diyor: "Fransız firmaları, Türk pazarından almaları gereken payı alamıyorlar. Nabucco projesine Gas de France'ın alınmamasından üzüntü duyduk. Askeri alanda da hiçbir anlaşma yapılamadı. Ekonomik ilişkilerin dondurulması özellikle Renault açısından birçok sorun yaratacak. Unutmamak lazım ki, Türkiye'nin AB üyeliğinde Fransa'nın alacağı karar önem taşıyor. Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin tutumunu yumuşatıp veto uygulamamasının ardından Ankara'nın da ekonomik ilişkileri buzdolabından çıkarmasını bekliyoruz. Ankara cephesinden bakarsak, Türkiye henüz Fransız firmalarını buzdolabından çıkarma eğiliminde görünmüyor."

6- TÜRBAN YASAĞINI NASIL UYGULADILAR?
Fransa dört yıl önce büyük bir türban krizi yaşadı ama sorunu aşmayı başardı. 2003'te liselerde 3 bin olay varken bugün bir tek olay kalmadı. Peki nasıl? Türban yasağının mimarı eski Eğitim Bakanı Luc Ferry'yle konuştuk. Ferry halen Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin önde gelen danışmanlarından biri. Ferry aldıkları kararları anlattı: "Fransa'da öğrenciler türban ve kipa takmaya başlayınca, Hıristiyan öğrenciler de büyük haçlarla okula gelmeye başladılar. Dinler arasında ayrılıklar ortaya çıktı. Bu arada türban takan genç kızların mahalle baskısı altında olduğunu saptadık. Fransa Eğitim Bakanlığı'na başvurup türbanı okullarda yasaklamamızı isteyen genç kızlar bile oldu. Bunun üzerine liselerde her türlü dini simge kullanılmasını yasaklayan yasayı çıkardık ve taviz vermeden uyguladık." Üniversitelerde ise hiçbir yasak yok. Neden mi? Luc Ferry şunları söylüyor: "Biz üniversite öğrencilerini artık kendi kararlarını verebilecek yetişkinler olarak görüyoruz. Ama Fransa'daki durumu başka ülkelerle karşılaştırmak yanlış olur. Çünkü örneğin Tunus'a 10 yıl önce gitmiştim. Üniversitelerde genç kızlar açıktı. Ama şimdi neredeyse hiçbir yerde başı açık kadın kalmamış."