kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Kasım 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

Fırsatı tepmeyin!

Dün Bursa milletvekili Mehmet Ocaktan aradı. Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı bünyesindeki ' Hrant Dink Cinayetini Araştırma Komisyonu'nun da Başkanı olan Ocaktan, gazeteci kökenlidir.
Biz farklı şeylerden söz ettik ama... Telefonda da olsa, hazır karşımda bulmuşken, laf arasında " Meclis'in itibarını yükseltmelisiniz " dedim.
Bu gerçekten önemli bir konu...
Eğer " Egemenlik kayıtsız şartsız milletin " ise...
Ve eğer milletin bu egemenliği kullanırken yararlandığı birincil araç Meclis ise... O zaman Meclis'in, Türkiye'nin en itibarlı kurumu olması gerekir.
Başta Mustafa Kemal olmak üzere, Milli Mücadele'yi yürüten öncü kadro Meclis'e dayanıyordu.
Hatta sözünü dinlemediği ve kendisini eleştirdiği için bunalan Mustafa Kemal, iki kere Meclis'i kapatmaya kalkışmış... İsmet İnönü, " Aman yapma ... Aksi halde tüm meşruiyetimizi kaybederiz " diyerek onu engellemişti.
Zaferden bir süre sonra, özellikle tek parti döneminde, Meclis giderek milleti temsil etme işlevini kaybetti.
Çok partili hayata geçilen 1946'dan itibaren " demokratik itibarı " yükseldi Meclis'in. Ancak 1960, 1971, 1980 ve 1997'deki açık ya da kapalı darbelerle o itibar zedelendi.
Askeri rejimlerin karalama kampanyalarının ilk hedefi Meclis ve siyasetçiler oldu. Askerler halka, kendilerini ülkenin yüce menfaatlerini gözeten kesim... Siyasetçileri ise sadece kendi dar çıkarlarının peşinde koşan fırsatçılar olarak sundu. (Sanki kendileri ülkeyi çok iyi yönetmiş gibi...)
Yukarıdaki satırlara bakarak sadece askerleri eleştirdiğimi sanmayın. Siviller de az katkıda bulunmadı o karalama süreçlerine. Mesela rahmetli Uğur Mumcu, zamanında " Sizin cici demokrasiniz " diye aşağılıyordu Meclis'i.
Neyse, geçelim...
Bugün Meclis'in demokratik itibarını, " yükseltme " ne kelime, " katlama " fırsatı, parti liderlerinin ve milletvekillerinin önünde duruyor.
Fırsatın adı ' Kürt sorunu'!
Eğer bu Meclis, Türkiye'nin Kürt meselesini çözebilirse tarihe geçer. 2007 ya da 2008 adeta milat olur.
Ancak bazıları, bu fırsatı elinin tersiyle itmeye kalkışıyor. Mesela
DTP'nin Grup Başkanı, Mardin milletvekili Ahmet Türk, Başbakan Erdoğan'ı eleştirmiş.
Eleştirsin tabii. Muhalefet etsin. Fikrini söylesin. Taleplerini açıkça ortaya koysun.
Ancak Ahmet Türk'ün bir sözü var ki canımı sıktı. Şöyle diyor:
" Bizim Meclis'te gözümüz yok . Düşüncelerimizi inançlarımızı ifade edecek zemin bulamazsak, bu zemin yaratılmazsa, insanlarımızın oyuna saygı gösterilmezse, biz burada olmayız. Ne Anayasa Mahkemesi'nin açtığı dava, ne savcıların hazırladığı dokunulmazlıklar etkili olmaz. Cezaevinde yatmasını da biliriz."
Ahmet Türk'ün kaygılarını, tepkilerini, sıkıntılarını anlıyorum elbette. (Tabii katılmadığım yönler de var.)
Ama " Bizim Meclis'te gözümüz yok " lafını bir daha ağzına almamalı. Hiçbir şartta bunu dememeli.
Eğer bu ülkenin vatandaşıysan... Eğer siyaseti halka dayanarak, ondan aldığın demokratik güçle yapmak niyetindeysen...
O zaman Meclis'te gözün olacak arkadaş!
Sana " Git buradan " diyene, " Sen ne hakla böyle konuşursun... Burası benim Meclisim... Beğenmiyorsan sen git " diyeceksin.
Aksi halde... Mesela PKK tasfiye edildikten sonra... Kürt vatandaşların meşru ve demokratik haklarını, özgürlüklerini nasıl savunursun?