kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Kasım 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

N'olacak ki!

Basit bir denklem:
Hükümet ile Çalışma Bakanı, gazeteciler de dahil, kimi işkolundaki "yıpranma", yani az daha erken emeklilik hakkını kaldırmak istiyor.
"Büyük gazeteciler" i hiç ilgilendiren bir mevzu değil.
Ama "meslek örgütleri" çırpınıyor.
Çünkü "meslek örgütü" güçsüzün, ufalanmışın (inançlıysa duası ve bir de canı ailesi dışında) tutunacağı en son dal.
Kırık bir dal ama elini tutan bir el işte.
Hükümet güçlü, işveren, piyasa güçlü ama çalışan ile meslek örgütü güçsüz.
Dünyanın dengesi böyle bir şey olmalı, ki dünya öküzün boynuzundan düşmesin!
Hükümet bunu ilgaya çalışıyor, diğer meslek kollarıyla eşitlik meşitlik arandığı için değil. Zaten o hak bedavadan değil.
Medya şirketlerinin, sigortasızlar bir yana, sigortalı işçiler için ödediği azıcık fazladan SSK primi, o "Financial" yük, "daha iyi, daha doğru, daha dürüst, daha bağımsız, daha özgür gazetecilik" in önündeki en büyük engel olmalı da ondan!
N'olacak ki zaten.
Derin yoksulluğun, işsizliğin, umutsuzluğun içinden gelip tüfeğine tutunurken şehit düşen gençlere, onların "profesyonel üstleri" uzmanlara, astsubaylara, gencecik subaylara ağlıyoruz.
Onları onurlandırabildiğimiz tek an, ölümleri.
Yoksa, askerliği ölü düşmeden bitirip de mesela, "büyük şehir"in "büyük gemiler, yatlar" yapan "büyük ihracatçı" ve "büyük imalatçı", "bir milliyetçi, bir muhafazakar demokrat patron milletvekili" çıkarmış tersanesine işçi yazılsalar; güvenliksiz, güvencesiz ölüverseler...
N'olacak ki!
İki ayda 5 işçi ölünce, bir de bu gazete manşet yapınca aynı Çalışma Bakanı tersaneyi kibarca ziyaret edecek.
Bakan Ankara'ya gidince tersaneler de tornistan, tam yol gidecek.
Giderken, daha geçen hafta, 22 yaşında bir genç işçi daha yüksekten düşecek, iki gün sonra bir başkasının üstüne hayatın tüm ağırlığı, 18 tonluk bir ölüm yükü olarak düşecek.
Düşecek, düşecek, birer birer düşecekler.
N'olacak ki!
Diyelim ki tersanede yük altında kalmayacak, elektrik çarpmayacak, ölmeyecek.
İki çocuğunun rızkı için bir elektrikçide çalışacak.
Bir parkta arkadaşıyla bira içerken göğsüne göğsüne, muhtemelen kendisi kadar yoksunluklar içinden üniforma giymiş de gelmiş, evdeki çocuğu için endişelerle donanmış ama kendisine benzeyene de bir o kadar öfkeli, aşağı ve güçsüz gördüğünü ezmeye yeminli bir polisin tekmeleri inecek.
Belki orada ölmeyecek de bir eczaneye gidecek.
Bir ilaç verecekler, bir krem, bir şey işte.
Bir yudum suyla ya da ovuşturmayla bedenine sürecek. Silaha sürülmüş mermi gibi.
Düşünülmeyen, uyarılmayan bir kimyasal randevuya ölüm koşacak; hastaneye sürüklenecek.
Ölüsü için milyarlarca lira isteyecek "demokratik, laik, SOSYAL HUKUK devleti" nin iyilik, sağlık sistemi.
Bir bilebilseniz; yani bir bilebilse.
İlle de ölüm hızla gelecekse;
Sorsalar, bir tersanede 18 tonun altında ezilmeyi tercih edebilirdi. Siz siz olsanız, orada olsanız ve Allah korusun böyle ölseniz, "hiç olmazsa" der idiniz:
Çünkü hesap basit:
Hastanede bir dizi yanlışlık sonucu ölmüşsen belki 10 bin YTL borçlu çıkarsın, kalanların üstüne daha da bir yıkılırsın.
Tersanede, hemen oracıkta bir dizi yanlışlık sonucu ölmüşsen, patronlar, taşeronlar hiç olmazsa ailene 10 bin YTL "kan parası, sus parası, düzen aynen devam etsin rüşveti" verirler, gözlerini kaparsın.
Piyasa işte.
N'olacak ki!
İyi pazarlar olsun. Hep iyi olsun.