kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Kasım 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Reşit Soley, dört yıl aradan sonra tekrar bir mimari projenin başına geçecek. Üstelik bu kez çocuklar için...

Kırmızı üzümden beyaz şarap

İLKNUR K.AKMAN
Mesleğini bırakıp kendini üzüm yetiştirmeye ve şarap yapmaya adayan ünlü mimar Reşit Soley, bu işte de en az mimarlığı kadar adından söz ettiriyor. Soley'le nasıl böyle bir 'deliliğe' giriştiğini ve şarapçılıkla ilgili dünyadaki son gelişmeleri konuştuk..
Anlattığı zaman her şey delice geliyor kulağınıza ama bir taraftan da onunu yerinde olmak için can atıyorsunuz... Mimarlık mesleğini, işinin en tepe noktasında bırakan ve kendini şarapçılığa adayan Reşit Soley, Bozcaada'daki bağlarında çok mutlu. Bu bağların ürünü Corvus marka şarapları ise üç yılda adını tüm Avrupa'ya duyurmuş durumda. Daha önce konfor içinde yaşayan bir 'salon adamı'yken, kendini ilkel bir ortamda doğayla savaşmaya çalışan biri olarak bulan Soley, "Önceleri 'Kim beni buralara itti, birileri benden intikam almak istiyor,' diye düşünüyordum. Ama şimdi anladım ki ben zaten buymuşum; o şık giyinen, gittiği her yerde konfor arayan salon adamı değilmişim! Bugüne dek iyi rol yapmışım sadece. Alışmak, başa çıkmak tabii ki kolay olmadı ama şimdi bağdaki hayatımdan daha muhteşem bir şey düşünemiyorum," diyor.

BİYODİNAMİK BAĞCILIK
İtalya'da geçtiğimiz hafta Sinei Şarapçılık ve Bağcılık Fuarı'na katılan Soley, dünyada şarapçılık adına neler yapılıyor, ne gibi gelişmeler var onları gözlemlemiş. Bu geziden de gayet mutlu dönmüş... "Gördüm ki, biz teknolojinin de gerisine düşmüşüz. Şarapçılık işinde bu şöyle hoş; çünkü bu teknolojiye gerek duymadan doğanın asıl gücünden yararlanabildiğinizi gösteriyor," diyor Soley. Bozcaada'daki bağlarında 'biodynamic' (biyodinamik) bağcılık adı verilen bir sisteme geçen Soley, artık toprağı yalnızca organik gübrelerle beslemiyor, onun da ötesinde güneş, ay ve hatta yıldızların toprağa ve ürüne olumlu etkilerinden yararlanmaya çalışıyor. Soley, "İnsanlar yüzyıllar süren gözlemler sonucunda keşfetmişler bu etkileri. Ama teknoloji bunları öldürmüş zamanla. Mesela artık organik gübre kullanmıyoruz. Bir öküzün boynuzunun içindeki çok küçük miktarda bir gübreyi aktife hale getiriyor ve bunu çok az ölçeklerde toprağa katıyoruz. Ben doğayı çok fazla antibioyotik alan çocuklar gibi görüyorum şu an. Halbuki buna gerek yok," diyor. Şu an dünyada bu sistemi uygulayan sadece 100 kişi olduğunu söylüyor Soley. Bu sistemde zararlı zararsız her tür bitki ve böceğin de yaşamasına izin verildiğini anlatıyor: "Örneğin biz Corvus bağlarının etrafında yetişen hiçbir bitki ve hayvanı yok etmeyiz. Faydalısıyla zararlısıyla, o bitkiler de hayvanlar da bir arada yaşar. Böceklerle ve otlarla ilgili hiçbir ilaç kullanmayız. Çünkü doğada hepsi bir denge oluşturuyor. Hani şu bildiğimiz uğur böcekleri var ya, bizim bağlarda milyonlarca var onlardan. Ve biz beş senedir hiç dokunmuyoruz onlara. Uğur böceklerinin de bağlara, üzüme artı bir katkısı olduğuna inanıyorum artık. Ama elbette üzümlerimize de iyi bakıyoruz; her gün yürüyüşe çıkan, dengeli beslenen ve düzenli uyku uyuyan insanlar gibi."

BİTKİ DEYİP GEÇMİYOR
Bağları ve o bağlarda yetişen asmaları çocukları gibi gören Soley, herhangi bir profesyonel bağcı gibi 'bitki' deyip geçemiyor onlara hâlâ. Çocuğu gibi büyütüyor, inceliyor, onlarla konuşuyor... "Benden su mu istiyor, yemek mi istiyorlar biliyorum. Şu ana kadar bunun işe yarayıp yaramadığını da Corvus'un üç yıl içinde geldiği noktadan anlamak mümkün. Belki bugün için bunu söylemek ayıp ama bir 20-30 yıl içinde Türkiye'de şarapçılıktan bahsettiklerinde, Corvus'u Türk bağcılığının ve şarapçılığının değişim noktası olarak gösterecekler," diyor. Reşit Soley'in şu an içinde olduğu, onu çok heyecanlandıran bir başka şey daha var. Dışişleri ve Kültür bakanlıklarının Avrupa Konseyi'yle birlikte yürüttüğü 'Şarap Yolları' projesi. Bu proje Türkiye'deki şarap bölgelerinin ve yerel üzüm çeşitlerinin hem korunmasını hem de dünyaya tanıtılmasını amaçlıyor. Soley, "Bunun için koşturuyorum son iki gündür. O kadar yanlış noktadan yola çıkılıyordu ki, aradım Kültür Bakanlığı'nı bas bas bağırdım. Sonra beni geçtiğimiz gün yapılan toplantılarına davet ettiler. Benim içim acıyor çünkü... Ülkemizde yetişen o güzelim üzüm çeşitlerini kaybediyoruz, çoğu artık yetişmiyor. Oysa dünyada 'bağcılık' değil, 'bağcılık kültürü' diye adlandırılıyor bu iş. Bizim de amacımız bir kültürü korumak ve yaşatmak olmalı," diyor. Bu işe girmeden önce bir saksısı bile olmadığını söyleyen Soley'e bile tuhaf geliyor şimdi tüm bu işlere girmesi. Ama gördükleri onu bir şeyler yapmaya itmiş: "Bir gün Bozcaada'da bir kamyon kekiğin yüklenip götürüldüğünü gördüm. Bir sepet doğal kekik 15 yılda falan yetişiyor ve biz o kekiği evde pirzolanın üzerine koyuyoruz. Ben de aynı şeyi yapıyordum ama kekiğin ne kadar zor yetiştiğini görünce çok gaddarca geldi bu bana. Sonra bunu durdurduk, adadaki bazı kekik çeşitlerinin toplanmasına izin yok artık. Bir 10 yıl önce bu derdim miydi? Hayır! Ama belki yaşla gelen olgunluk, değer yargılarımın değişmesi yitirilen şeylerin geriye gelmediğini öğretti bana. Benimki belki bir delilik, belki kendinle savaş, bilmiyorum. Ama bu işe çok inandım ben."
Haberin fotoğrafları