kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Kasım 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Kırmızıgül, gariban, halk çocuğu ve sosyetenin yeni prensi imajlarından sonra, şimdi de entelektüel Kürt aydını olarak aramızda.

Gariban şarkıcılıktan entelektüel sinemacılığa

ECEVİT KILIÇ
80'li yılların ortasında Küçük Mahsun olarak ortaya çıktı. Şöhreti 1993'te buldu. İlk çıktığı dönemdeki garibanlığının yerini 'halk çocukluğu' aldı. Prestij Müzik'e ortak olduğunda amacı sosyeteye girmekti. Mahsun Kırmızıgül, şimdi de entelektüel..
Müzik piyasasında çocuk arabeskçilerin fırtına gibi estiği yıllar. Favoriler Küçük Emrah ve Küçük Ceylan... Bir de medyada, büyük gazinolarda yer bulamayıp, taşra kentlerinde küçük gazinolarda sahne alanlar var... İşte, bunlardan biri de elinde bağlaması, kırmızı ceket, sarı gömlek ve mavi pantolondan oluşan sahne kostümüyle kent kent dolaşan Mahsun Kırmızıgül'dü. Bingöl'den Diyarbakır'a göçen 22 çocuklu bir aileden gelen Kırmızıgül'ün adı, beş yaşına kadar Abdullah'dı. Beş yaşında babasının yeni çıkardığı nüfus kâğıdıyla Mahsun adını aldı. Doğduğu şehir Bingöl gibi, kendisi de ismini değiştirmişti. Belki bu yüzden ta Dersim isyanından kalma Bingöl Şewti/Bingöl Yanıyor türküsünü, hele o "Megri megri daye megri/ağlama, ağlama, anne ağlama" nakaratını söylerken göz yaşlarını tutabilen pek çıkmıyordu. Diyarbakır, Mersin ve Gaziantep'in ses yarışmalarını kazandı, bir kaset yaptı ama tutmadı. Bunun üzerine soluğu İstanbul'da aldı. Bundan sonra yıkık dökük otellerde hayatta kalma mücadelesi verirken, İTÜ Türk Müziği Konservatuarı'na da girmeyi başardı. Okuldan çok Unkapanı'na, her müzisyenin hayallerini süsleyen Manifaturacılar Çarşısı'na devam ediyordu. İkinci albümü de hüsranla sonuçlandı ama Mahsun yılmadı. Üçüncü albümü 1993 sonbaharında çıkan Alem Buysa Kral Sensin, şeytanın bacağını kırmasını sağladı, hem de yeni bir imajla. İlk dönemdeki amelemsi garibanlığın' yerini artık halk çocukluğu almıştı. Boynunu sola doğru büküp, yüzüne hafif bir utangaçlık vermesiyle tam anlamıyla masumiyete bürünüyordu. Albümü listelerin zirvesindeydi, 10 yıl boyunca çok uğraşıp yakalayamadığı şöhretin tadını çıkarıyordu. Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki konserleri ilgi görüyordu. Medya da onu keşfetmişti, daha doğrusu o medyayı keşfetmişti. Dile getirdiği Yılmaz Güney hayranlığını yavaş yavaş onun varisi olma iddialarına kadar ilerletiyordu. Doğduğu topraklardan yükselen ateş ve duman, büyük kentlere, özellikle de İstanbul'a akıl almaz bir göç başlatmıştı. Mahsun bu büyük dalganın üzerinde adeta sörf yapacaktı. Artık bıyıksızdı. İnsan Hakları adlı albümünün kapağında, kucağında bir bebekle yarı çıplak fotoğrafı vardı. Sonradan yılan hikâyesine dönecek 'Prestij Müzik' macerası da bu dönemde başladı. Hilmi Topaloğlu ve Burhan Aydemir'in sahibi olduğu Prestij Müzik'e üçüncü ortak olarak gelen Mahsun, şirketi adeta ateşledi. Prestij Müzik piyasanın yüzde 60'nı elinde tutar hale geldi. Kibariye'den Haluk Levent'e, Ayhan Aşan'dan Adnan Şenses'e kadar her kesimden şarkıcı, türkücü vardı. Her yerde onlar konuşuluyordu, özellikle de üç yıldız; Mahsun Kırmızıgül, Alişan ve Özcan Deniz... Birbirlerinden hiç ayrılmıyorlardı, aynı sahneye çıkıyor, özel gecelere birlikte gidiyorlardı. Mahsun Kırmızıgül bu dönemde artık halk çocukluğuna oynamayı bıraktı. Sosyete dünyasına girmek istiyordu. "Kebabın en iyisi nerede yenir?" diye soran gazetecilere "Beni kebap platformuna çekmeyin, ben İtalyan mutfağını severim. Bana risottoyu sorun," diyordu. Boynunu bükmüyordu, utangaçlığı geçmiş, mahzunluğundan da eser kalmamıştı artık. Televole dünyasını daha adı konmadan keşfetmişti; "Bach dinlemem ama konser vermeye gelirse giderim," diyecek kadar iyi biliyordu ne yaptığını. Bu dönemde Seda Sayan'la yaşadığı aşk da yerini pekiştirdi. Yine de sosyeteye girmesi o kadar kolay değildi. En çok kadınların kendisine zorluk çıkardığını söylüyordu: "Nedense sosyeteye mensup kadınların evinde padişah resmi var. Onlar da mutlaka padişah torunlarıdır. Çok beğenmezler bizleri ama gizliden gizliye bize karşı hep istekleri, arzuları olmuştur." Pes etmiyordu. Sosyete mekânı olarak tabir edilen yerlerden hiç çıkmıyordu. Sosyeteden ünlü kadınlarla yaşadığı aşklar konuşulurken beklenmedik bir şekilde ortağı olduğu Prestij Müzik battı. Artık borçlarıyla anılıyordu, tekrar otel odalarında yaşamaya başladı. Özcan Deniz ve Alişan'la da taht kavgasına girdi. Ama yıkılmadı, ayakta durmayı başardı. Albüm çıkarmaya devam etti, sosyete iddiasından da vazgeçmedi. 2004 yılında Sarı Sarı adlı parçasına çektiği klipte, kendisine "Lo loooo Mahsun," diyen annesinin yerini Maldiv Adaları'nda kendisini bekleyen sarışın manken aldı. Ardından iki albüm daha çıkaran Kırmızıgül, bu kez dinlerin kardeşliğine vurgu yaptı. Kırmızıgül şimdi Beyaz Melek filmiyle hem senarist hem de yönetmen olarak sinemaya el attı. Yeniden Yılmaz Güney'i anmalar, hatta onun yolunda gitme söylemleri başladı. Aslında bu sözler yeni imajının işaretleri. 'Gariban', 'halk çocuğu', 'sosyetenin yeni prensi'nden sonra 'entelektüel Kürt aydını' olarak Mahsun Kırmızıgül... Yılmaz Güney olmasa da 'Neden bir Yılmaz Erdoğan olmayayım' çabası. Ama tutması zor, çünkü Mahsun Kırmızıgül'ün ne Kürt sorunu, ne de insan hakları ve demokrasi konularında hiçbir zaman sağlam bir duruşu olmadı. Hep arabeskçi olarak kaldı. Resmi internet sitesindeki biyografisinde, Ahmet Arif'in "Seni bahar gibi düşünüyorum/seni Diyarbekir gibi" dizelerine yer verdi ama Nevruz kutlamalarında taşlandığı da oldu. Eğer bu da tutmazsa, yeniden sosyete prensi olma çabaları başlayabilir. Ama ona sosyete kadınlarının ördüğü duvarı aşması için bir önerim var: Evine Osmanlı paşalarından birinin fotoğrafını as. Soran olursa da şu cevabı ver: "Halep Valisi. Dedem olur."
Haberin fotoğrafları