kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Kasım 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ÜLKÜ TAMER

Frankfurt hazırlıkları hemen başlamalı

Bu yıl Frankfurt Kitap Fuarı'na katılanların izlenimlerini gazetelerde, dergilerde okuduk. Hemen hepsi gelecek yılın önemine dikkati çekiyor.
2008 fuarının onur konuğu Türkiye olacak. Her zaman yaptığımız gibi, çalışmayı son haftalara ertelersek, kültür alanında kendimizi tanıtmak için önemli bir olanağı kaçırmış oluruz.
Ayrıca, devletin bu konuyu "bürokrasi masaları" nda değil, bir halkla ilişkiler kuruluşunun yaklaşımı içinde ele alması gerekiyor.
ONK Ajans'ta çalışırken de, yayınevi yönetirken de her sonbahar Frankfurt Kitap Fuarı'na giderdim. Hazırlıklar aylarca önceden başlardı. Fuar yönetimine mektuplar, yabancı yayınevlerine teleksler, döviz işlemleri...
O yıllarda ne kolay kolay para transfer edebilirdin yurtdışına, ne de cebine istediğin kadar dolar koyup uçağa binebilirdin. Yanlış hatırlamıyorsam, yanımıza 100 dolar alma iznimiz vardı. Bir hafta Frankfurt'ta kalacaksın. Otele para, yemeğe para, şehir içi ulaşıma para. Harca harca bitmez.
Fuara katılma ücretini önceden transfer edebilmek için anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan gelirdi. Hele stand kiralayacaksan yandın. Sadece stand kirasını karşılayabilmek için bile bürokrasiyle aslanlar gibi savaşmak zorundaydın.
Devlet bizi yurtdışında kültürümüzü tanıtmaya çalışan kuruluşlar olarak değil, döviz kaçakçıları olarak görüyordu sanki.
Bir anımı unutamam...
Fuarda Türk yayıncılarının standları yan yana. Arada bir misafircilik oynuyoruz. Konumuz değişmiyor: Devletin yardımcı olmasından vazgeçtik, gölge bile etseler razıyız, yeter ki elimizi kolumuzu bağlamasınlar. Şuraya cenkten çıkmış gaziler gibi değil, adam gibi gelelim, standlarımızı kuralım. Hem kendimizi, hem ülkemizi doğru dürüst tanıtalım.
Bir ara stand komşum Necdet Sander'le dertleşiyorduk. Yaklaşık on kişilik bir topluluk belirdi. Öteki Türk standlarıyla ilgilendiler, yayıncılarla ayaküstü çene çaldılar.
Bizim standa geldiler sonunda. Hiçbirini daha önce görmüşlüğümüz yok. Biri, topluluğun önündeki kişiyi tanıttı:
"Sayın Frankfurt Konsolosumuz."
Ötekilere döndü sonra:
"Fuara Türk yayıncılarının katılışını beyefendiye borçluyuz."
Dayanamadım artık. Elimi cebime attım, cüzdanımı çıkardım.
"Aman," dedim, "borcumuz ne kadarsa hemen takdim edeyim."
Bir an içinde ortadan yok oldular. Arkamda bir ses duydum. Dönüp baktım. Necdet Bey kitapların üstüne kapanmış, kahkahalarla gülüyordu.
Oldu olacak, bir anımı daha aktarayım...
Sanırım 70'lerin ilk yarısı. Frankfurt Kitap Fuarı'nda Hollandalı ünlü çizer Dick Bruna'yla tanıştım. Bu tanışıklık dostluğa çevrildi sonradan. Utrecht'teki stüdyosunu az ziyaret etmedim. Sürekli yazıştık, imzalı yapıtlarını yolladı bana.
1980'de yayınevi yöneticiliği yaparken onun kitaplarını yayımlamak istedim. Türkiye haklarını almak için ONK Ajans'a, Osman N. Karaca'ya başvurdum. Dick'in temsilcisiyle ONK uzun uzun yazıştılar. Bir sürü koşul: Kitaplar ciltli olacak, birinci hamur kağıt kullanılacak, prova baskı, özellikle renkler, Bruna'nın temsilcisi tarafından denetlenecek, vb.
Sonunda Osman Bey, "Her şey tamam," dedi. "Frankfurt'ta noktayı koyacağız."
O sonbahar Osman Bey'le birlikte gittik Frankfurt Kitap Fuarı'na. Dick'in temsilcisiyle karşı karşıya geldik.
"Bütün koşulları kabul ediyoruz," dedi Osman Bey.
Temsilcinin yüzü bulutlu.
"Mr. Bruna'nın bir koşulu daha var," dedi.
Bu kadarı olmaz! Daha ne isteniyor ki bizden?
"Mr. Bruna hiçbir şeye karışmaz. Her şeyi biz kotarır, biz denetleriz. Ama kitaplarının Türkiye'de yayımlanacağını öğrenince özel bir koşulu olduğunu söyledi."
Osman Beyle birbirimizin yüzüne baktık.
Bıkkınlıkla, "Neymiş o?" dedi Osman Bey.
"Mr Bruna kitaplarının belirli bir kişi tarafından Türkçeye çevrilmesini istiyor. Bu koşulu kabul etmezseniz sözleşme yapamayacağız."
Osman Bey sordu:
"Kimmiş o belirli kişi?"
Temsilci, dosyasından bir kağıt çıkarıp heceleyerek okudu:
"Mr Ul-ku Ta-mer."
"Kim?"
"Mr Ulku Tamer."
Osman Bey'le kahkahayı patlattık. Yüzümüze şaşkın şaşkın bakan temsilciye, "Kartımdaki adı okur musunuz?" dedim.
Az sonra yanımızdan geçenler, "Bu üçü deliler gibi niye gülüyor acaba?" diye düşüneceklerdi.
Ama orada güldüğümüzle kalacaktık. Yurda döndükten kısa süre sonra yayınevinden ayrılacaktım. Dick'le de sanatçıyayıncı ilişkisini unutup iki dost olarak kalacaktık.