kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Kasım 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Yine buğday üstüne

Türkiye'nin ilk kez arz açığından ötürü buğday ithal etmek zorunda kalmasının nedenlerini ve sonuçlarını irdelediğimiz "Ekmek derdine düşmek" başlıklı yazımız ilgili çevrelerde (Toprak Mahsulleri Ofisi, un sanayicileri, fırıncılar) geniş yankı uyandırdı.
Dün de sağ olsun, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün yaptığı açıklamada, yazımızda yer alan verileri sıraladıktan sonra, "Ekmek fiyatlarını kontrol etmek zorlaştı" dedi.
Haklı. Sadece Türkiye değil, dünyanın en zengin ülkeleri bile birdenbire karşılarına çıkan bu sorun karşısında ne yapacaklarını bilemiyorlar. İtalyanlar makarna fiyatlarındaki hızlı artıştan yakınıyor, Fransızlar "Baget" ve "Kruvasan"ın zam üstüne zam görmesinden...
Daha önemlisi, sorun geçici değil. Ekmek her ay olmasa bile her yıl daha da (Enflasyon oranının çok üstünde) pahalanacak. 4 nedenden veya faktörden ötürü:
1-Dünya nüfusu, "Patlama" denecek kadar hızla artıyor : Bugün 6.7 milyar olan yeryüzündeki insan sayısı 2025'te 8 milyarı geçecek, 2050'de 9.1 milyarı bulacak. Yani küresel sofraya önümüzdeki 20 yılda 1.5 milyar, 40 yılda da 2.5 milyar kişi daha oturacak.

Çin ve Hindistan faktörü
2-Dünya ekonomisinin yeni aktörleri Çin ve Hindistan beslenme alışkanlıklarını değiştiriyor : İki ülkede de pirinçten ekmeğe yönelme var. Yönetimler de bunu teşvik ediyor. Çünkü pirince dayalı beslenme "Malformasyon"a, yani sakatlıklara, beden bozukluklarına yol açıyor, bu da devletlerin sağlık harcaması faturalarını kabartıyor.
Çin ve Hindistan 2.7 milyardan fazla insan demek. Neredeyse dünya nüfusunun yarısı. Bir an her Çinli ve Hintli'nin çok değil, her Türk'ün yarısı kadar ekmek yediğini (Bizde kişi başına yılda 150 kilo un tüketiliyor) düşünün. Yılda 200 milyon tonun üstünde buğday demek. Dünya üretimi 600 milyon ton olduğuna göre, en az üçte birini sadece iki ülkeye ayırmak gerekecek.
Bu iki halkın beslenme alışkanlıklarındaki değişiklik sadece ekmekle de sınırlı değil. Artan zenginliğe paralel olarak, Avrupalılar, Amerikalılar gibi onlar da daha çok tavuk, yumurta yemek, daha çok süt içmek istiyorlar. Zaten Çin hükümeti, sağlıklı kuşaklar yetişmesi için okullarda çocuklara her gün süt dağıtıyor. Oysa süt ve yumurta veren tüm hayvanlar (tavuk, koyun, inek) tahılla besleniyor. Yani, BM Dünya Beslenme Programı Başkanı Josette Sheeren'in ifadesiyle anlatırsak, "İnekler ve tavuklar, buğday ve mısır tüketiminde insanlarla yarışıyor."

Buğday savaşları
3-Dünya ekonomisindeki büyüme, satın alma gücündeki artış, Batı'da da halkın ete talebini artırıyor. Bir kilo et üretmek için 3 kilo buğdayı yem olarak kullanmak gerekiyor.
4-Petrole rakip gösterilen bioyakıt (biodizel ve bioetanol) üretimi baş döndürücü hızla artıyor . Örneğin bu alanda bir numara olan Brezilya'nın halen yılda 21 milyar litre olan üretimi 2016'da 44 milyar litreye çıkacak. Çin, ABD, Güney Afrika ve bioyakıtı teşvik eden diğerülkeler de benzer sıçramayı gösterecek. Bioyakıtın hammaddesi bildiğimiz mısır. Bu gelişmenin iki ciddi sonucu olacak: Bioyakıt amaçlı mısır üretimine ayrılan tarım arazisi her yıl daha da genişleyecek. Mısır bazlı beslenme rejimine sahip yüz milyonlarca kişi, ister-istemez buğdaya dönecek.
Bütün bunlara küresel ısınmanın armağanı kuraklık ve sel gibi afetlerin buğday üretiminde yol açtığı düşüşleri ekleyin. Yine söz konusu afetler sonucu toprağın kalitesinin bozulmasını, yani randıman azalmasını da koyun...
Sonuç: Dünya Bankası, FAO gibi ihtiyatlı uluslararası örgütler bile "Buğday savaşları"nın patlak vermesinden korktuklarını seslendirmeye başladılar.
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu, sohbetimiz sırasında dünya tarımındaki bu gelişmeleri hükümete rapor olarak sunduğunu söyledi ve "Türkiye buğday üretimini teşvik ederse, ihracattan iyi para kazanabilir" dedi.
Uzun sözün kısası; aklı olan buğday eksin...