kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Kasım 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
NAZLI ILICAK

Komutanlardan acı itiraflar

Gazeteci Fikret Bilâ, üst düzey komutanlarla bir dizi söyleşi yaptı.
Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman'dan sonra, 12 Eylül darbesini gerçekleştiren Org. Kenan Evren de, Kürt meselesinde yanıldığını itiraf ediyor. Yalman, "Biz Kürtlere Türklerin bir kolu diyorduk. Karda yürürken kart-kurt diye ses çıktığını, Kürt lafının buradan geldiğini düşünüyorduk. Sosyal talepleri bile yıkıcı faaliyetler olarak değerlendiriyorduk" diye günah çıkarıyor. Kenan Evren daha da ileriye gidiyor; yeni önerileri var. 12 Eylül döneminde konulan Kürtçe yasağını eleştirdikten sonra, "Güneydoğu'da hizmet verecek memurların Kürtçe bilmesi lazım" noktasına kadar, özgürlüklerden yana tavır koyuyor. Diyarbakır Cezaevi'ndeki ağır işkencelerden ise, haberi olmadığını söylüyor.
Bir insan, vicdan muhasebesi yapabilir; eskiden hatalı davrandığı sonucuna da varabilir. Ama, Aytaç Yalman ve Kenan Evren'in yegâne hataları, Kürt meselesindeki yanlış değerlendirmeleri değil. Onlar, siyasette de söz sahibi olmaya çalıştılar. Zaten Evren, oldu da. Aytaç Yalman ise, -Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Özden Örnek'in anılarından öğrendiğimize göre-, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün demokratik duruşu olmasa, 2003'te AK Parti'ye karşı düzenlenecek bir darbenin başını çekebilirdi.
Eğitimleri gereği, kendilerine benzemeyen yabancı unsurları "düşman" gibi gören askerlerimiz, gri tonları kolayca fark edemez. Bu yüzden sık sık olaylara yanlış teşhis koymaları mümkündür. Sorun, yanlış teşhisten değil, görüşlerini uygulamaya ve herkese dayatmaya kalkışmalarından kaynaklanıyor; teşhisi yanlış koymakla yetinmiyorlar, devletin resmi ideolojisinin ana unsuru haline getiriyorlar.
Diyarbakır Cezaevi'nde ortaya çıkan işkencenin temelinde de yanlış teşhis yatıyor. Evren, "Ben işkence emri vermedim. Haberim de yok" diyor. Emre ne gerek? Kürtçe'yi bile yasaklarsanız, gardiyanlar, "Kürtler, yok edilmesi gereken mahlûklardır" diye düşünmeye başlamaz mı? Ve, kurduğunuz otoriter rejimle, basın hürriyeti de ortadan kalkınca, ülkenin dört bir tarafında cereyan eden nahoş hadiselerden nasıl haberdar olacaksınız?