kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Kasım 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Peki Bush ne istedi?

Tamam, "Biz", Başbakan ve sivil ile asker kurmayların çıktığı bu Washington seferinde, "her seferinde" olduğu gibi istekler ilettik, kararlılık bildirdik, taviz kopardık, stratejik ortaklık beyannameleri doldurup Başkan'dan en üst düzeyde anlayış görmekle de kalmayıp gelecek için sağlam adımlar attık.
Kendi sınırımız için "anında istihbarat" alacak olmamız çok hoş. Belki o zaman; Birden onca sayıda PKK'lının nasıl içeri girip de köylüleri, askerleri, on iki on iki katlettiği, neden birden azdığı ve şimdi neden durduğu, askerlerin 8'ini nasıl alıp kaçtığı ve nerede tutup nasıl iade ettiği tam anlaşılır.
Söz aldık, vaat aldık, istihbarat alacağız, üçlü mekanizma kuracağız... Harika. Fakat, ABD bizden ne istedi? Sadece "Aman şu kış, göç vakti Irak'a gitmeyin" mi dedi?
Başbakan basın toplantısını, heyetler ikili görüşmeleri, medya haber ve yorumları sanki Türkiye'nin tek komşusu Irak (hatta sadece K. Irak), ABD'nin tek meselesi de orasıymış gibi yapmıyor mu! Oysa, ABD'nin şu sıra esas meselesi İran. Bir dahaki kış gelmeden, şu müsait Buş bitmeden İran'ın mutlaka vurulmasını isteyenler bastırıyor. Telaviv'den bastırıyor, Washington'dan bastırıyor.
"B2 Stealth" uçaklarına, kalın betondan sığınak ve yeraltı depolarını parçalayacak 6 tonluk "MOP" bombalarından (bir an önce) yükleyebilmek için ödenek isteniyor. Uluslararası Atom Enerjisi Başkanı el Baradei, "Vallahi de billahi de İran'ın nükleer silah geliştirdiğine dair tek bir kanıt tespit edemiyoruz" deyip dursa da, kanıt isteyen kim! Irak'ın kanıtı mı vardı da işgal edildi? Kanıt, sonunda bir imalat ve niyet meselesi.
Bundan 30 yıl önce, Şah'a silaha da müsait teknoloji geliştirmesi için 6.5 milyar dolarlık "nükleer satış" için uğraşan aynı ekip, şimdi aynı ülkenin nükleer silah geliştirme ihtimalini bir an önce bombalamak istiyor. Belki, önce İsrail. Sonra, karşılık verince İran; tabii ABD. Kimine göre, 48 saatte yüzlerce bomba. Elbet Irak üstünden de. Başka nerelerden?
Bush' un o kadar esprisi var mıdır, böyle bir şey demiş midir, bilmiyorum ama şöyle bir ima var sürekli: Sayın sivil iktidar, içeride Pakistan gibi müşerref olmak istemiyorsanız, dışarıda hep benimle müşerref olmalısınız. Yani, Pakistan olmamak için, Pakistan olmak. Sahi, ABD, Bush, bizden hiçbir şey istemedi mi! Yarın İsrail veya ABD İran'ı vurursa, bize bir rol biçmedi mi!
Muhakeme, bir soru silsilesi getiriyor:
1. ABD'nin Irak işgali öncesi tezkere çıkaramayan, halkının yüzde 80'i açık savaş ve işgal karşıtı, "demokratik, kişilikli, barışçı yöneliş ve itibarı" Batı'da, Doğu'da ses getirmiş bir ülke, o günden sonra nasıl ve nereye sürüklendi?
2. PKK mayın ve saldırıları ne tür bir zamanlamayla azdırıldı?
3. Saldırılarla Türkiye iç politikası nasıl şekillendirilmek istendi?
4. Türkiye, neleri talep eder ve nelere ikna olur hale getirildi?
5. Bundan sonra, "PKK terörü", ABD seferinin hemen öncesindeki iki ay gibi şiddetli olacak mı?
Bir yanda PKK'yı "sadece terör örgütü", diğer yanda "sadece isyancı" görenler, onun "araç, yem, olta, tuzak" türü, "çok amaçlı, uzaktan kumandalı", nasıl denir, "emperyal kukla, stratejik piyon" fonksiyonunu iyice düşünmeli.
Herkes için geçerli: Düşmanınız müttefikinizin müttefikiyse veya dostunuz düşmanınızın dostuysa, zaten insan daha fazla düşünür. Temel meselelerini, acılarını bir yana, sahnedeki oyunları bir yana, olan bitenin adını da doğru koyar. Aslında düşünceli bir insan görünen Bakan
Mehmet Ali Şahin gibi de yapmaz. Kaçırılan askerler için, "Kurtulduklarına sevinemiyorum" deyip onca canı bir de böyle yakmaz.
Sahi, Bush hiç düşünmeden Erdoğan'dan ne istedi?

Not: Buralı bir gencin babası sokakta ensesinden vurulup öldürüldü. Babasından miras mahkumiyet, mahkemeye göre "kişiliğinden de ötürü", onun borcu oldu. Babasını öldüren tehditler de. O genç korktu, ülkesinden gitti. Sevdiği halde terk etti. Hepimiz kurtulduk. Çünkü, katledilen gencecik şehitler için kocaman ağlayan yüreğimize, korumasız bu genç ve babası için de üzülebilmeyi değil, ancak nefreti yakıştırabilen, yaklaştırabilen bir yapımız da var. Sonra Başbakan filan ABD'de mabedede anlatıyor ki, aslında asla kötü şeyler yapmayız. Doğru; hepimiz yapmayız ama.