kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 3 Kasım 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

Şeytan bunun neresinde?

Geçenlerde Hürriyet'in başyazarı Oktay Ekşi, "cumhuriyet rejiminin hiç de iddia edildiği kadar başarılı olmadığını" belirten Star'ın başyazarı Mehmet Altan'ı eleştirince...
Üstelik de bunu, Altan'ın ekonomi profesörlüğüne göndermede bulunan, " Sırtındaki unvanı alıncaya kadar sana hiç tarih okutmadılar " gibi kışkırtıcı cümlelerle yapınca... ( 30 Ekim ) Kavga başladı!
Mehmet Altan eski defterleri açtı. Ne yazıyordu o eski defterlerde?
Hatırlatalım: ' Postmodern darbe' denilen 28 Şubat (1997) sürecinde, askeriye içinde bir " andıç " (bilgi notu) hazırlanmıştı.
Başta gazeteciler olmak üzere, örtülü darbeye karşı çıkanlar; PKK ile işbirliği yapmakla, hatta örgütten para almakla suçlanacaktı.
Nasıl mı? Türkiye'ye teslim edilen PKK yöneticisi Şemdin Sakık'ın ifadelerine, söylemediği bazı cümleleri serpiştirerek! Ve bu yalanları, darbeyi destekleyenlerin yazmasını sağlayarak...
Andıç meyvesini 1998'de verdi: Uydurulmuş ifadelerin medyada yer almasıyla bazı gazeteciler (başkaları da vardı) ya işlerinden oldu ya da sindirildi.
Bu psikolojik harekata, hevesle katılanlardan biri de, ' Alçakları Tanıyalım' başlıklı yazısıyla Oktay Ekşi'ydi. (25 Nisan 1998)
Bu çamur atma seferberliğinde yer alanların bir kısmı daha sonra hata yaptıklarını kabul ettiler ama iş işten geçmişti.
Şimdi Mehmet Altan, kendisine yüklenen Ekşi'ye, geçmişi hatırlatırken, " Sen ne yüzle yazı yazabiliyorsun, anlamıyorum " diyor.
İzninizle bu sorunun cevabını ben vermeye çalışayım.
Geçen gün Cumhuriyet yazarı Oral Çalışlar, Su TV'deki ' Sivil Bakış' programında şöyle yakınıyordu:
"Hem 28 Şubat'tan... Hem de mesela cezaevlerine yönelik ' Hayata Dönüş' operasyonundan sonra... Devletten gelen yalan yanlış bilgileri, sorgusuz sualsiz yayınlayan arkadaşlarımız ' özeleştiri' yaptı. Ama bakıyoruz ki aynı hataları bugün de tekrarlıyorlar. Bu ne biçim özeleştiri?"
Efendim " özeleştiri " esas olarak Batı kültürünün bir parçasıdır. Kaynağı da " şeytan " (kötülük, günah, vb.) anlayışıdır.
Batı kültüründe kötülük " içimizde " vardır ve bizim ona karşı mücadele etmemiz gerekir.
Doğu kültüründe ise kötülük, " dışarıda " konumlanır. Kişiye öteden gelen ve onu "kandıran", "bozan", "yanlışlığa iten" bir varlıktır.
Batıda, özeleştiri yapan bir insandan, aynı hataları tekrar etmemesi beklenir. Çünkü içindeki kötülüğü tanımış ve onunla nasıl mücadele edeceğini öğrenmiştir.
Doğuda ise özeleştiri, bir " geçici " af dileme, 'pardon' deme durumudur. Hakiki bir iç hesaplaşma söz konusu olmadığından, kişi bildiğini okumaya devam eder.
Oktay Ekşi için de ' bireysel açıdan' durum budur: Orgeneral Çevik Bir ve Tümgeneral Erol Özkasnak gibi 28 Şubatçı komutanlar, onu kandırıp tuzağa düşürmüştür. Yani kötü olan kendisi değil, bunu ona yaptıranlardır.
'Psikolojik' açıdan olay böyle...
Peki ya ' kurumsal' açıdan?
Onun da cevabını, yine Oktay Ekşi'ye ilişkin eski defterleri karıştıran Taha Kıvanç verdi. ( 2 Kasım, Yeni Şafak )
TV sahipliğine ilişkin yasa tasarısıyla ilgili olarak... Patronunun çıkarlarına aykırı bir yazıyı kaleme almasının ardından... Belli ki "ciddi biçimde uyarılan" Oktay Ekşi... Önce " Ben kendi fikrimi yazmıştım " diyor... Sonra da ekliyordu: " Doğrusu şu ki bir gazetenin başyazarı, sütununda bireysel görüşünden çok gazetenin yayın politikasını yansıtır. Temel kural budur ." ( 8 Haziran, 2001 )
Özetle: Mehmet Altan, "Sen ne yüzle yazı yazabiliyorsun, anlamıyorum" diyor ya... Bunda anlamayacak ne var? O yüz, bir kurumun yüzü ve bildiğiniz gibi Türkiye'de kurumlar utanmaz, yüzleri kızarmaz. " Dün dündür, bugün bugündür " deyip işlerine devam ederler.