kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Kasım 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Hakikat, sadakat

Medya ile siyaset ilişkisini, "çok güncel" zincirleme kazayla tarife yeltenelim:
İktidara yaranmak isteyen yönetim tarafından grubun "büyük gazetesi"nden kovulduğunu ilan eden yazarın;
İktidarı, Başbakan'ı kızdırmamak için çok sayıda yazarın ve yazının sansür edildiğini ileri sürdüğü;
Grubun "iki numaralı" gazetesinin, o konuda hiç demeci olmamış "sevgili" yönetmeni;
Bizim gazeteden bazı yazarların TMSF tarafından çıkarılmasını eleştirirken;
Başbakan'ı da TMSF'ye müdahale için davet ettiği sırada;
Başbakan da o yönetmenin gazetesinde Barzani röportajı yayımlanmasına açıktan müdahale edebiliyordu.
Sıralamaya çalışırken yoruldum.
Bakmayın satır başlarına. Aslında hepsi "aynı cümle"!
Şöyle de diyebiliriz: Cümlesi aynı!
"Devletten bağımsız" gazetenin yönetmeni Başbakan'ı "özerk kamu kuruluşu"na müdahaleye çağırıyor. Başbakan, başka bir açıdan gazeteciliğe müdahale ediyor.
Başbakan'ın bu müdahalesine kızanlar mesela, önceki veya bugünkü iktidarla iyi geçinmek için yazar susturulmasına, sansüre gık çıkarmamışlar.
Bunları; "kamu alacakları" yani "kamu adına", "özerk kamu kurumu"nca el konmuş ve "kamu yararına" ihaleyle "özel girişimciler"e satılacak gazetede yazıyorum.
Kendi adıma; ne "kamu adına idareyi üstlenenler"den, ne gazetecilerden oluşan editoryal yönetimden "şunu yaz, bunu yazma" diye bir şey duydum, ne de bir yazımın, değil paragraflarının, kelimesinin dahi uçtuğunu gördüm.
Ama bu gazeteden, "kamuoyu"nun bildiği bir takım isimler, imzalar uçtu.
Kimi, kendi gitti, kimi daha büyük grupta yer buldu.
Kiminin ise, "işine son verildi."
16 yıl çalıştığı, en üst kademesine kadar yöneticilik yaptığı gazetesinden "kovulmuş" biriyim.
Okura veda yazısı dahi esirgenmesini, onca zamandır okuduklarının birden yok olmasının okurlara açıklanmamasını; çalışanların asla bilgilendirilmemesini, kovulana doğru dürüst gerekçe sunulmamasını, patron ve yöneticilerin gözlerini gözlerinizden, yüzlerini yüzünüzden kaçırmasını, onca emeğinizden sonra kaba bir çıkış verilmesini bilirim.
Kurbağaları ürküten kendimi o cezalara müstahak görsem dahi; mesleğe ve gazeteye benden de fazla, onlarca yılını, tonlarca emek ve akıllarını, sağlıklarını, hayatlarını vermiş insanların da o kabalıkla kovulmasını, aynı gün, bir mezbaha gibi, toptan doğranmasını da bilirim.
Oralarda, ünlü ya da ünsüz çok sayıda gazeteciyi doğrayan "katliamlar"ı yürütmüş veya sessizce izlemiş, gık çıkarmamış, belki için için üzülmüş belki içi dahi acımamış, kovulanların yerinde yazmak için sotada beklemiş meslektaşlar buralarda olan bitene bir şey diyebildiklerinde, o "tutarlılık"a çok şaşarım.
Ancak...
"Kamu"; bu "serbest gaddar piyasa"nın zerre takmadığı insani, vicdani hassasiyet ile yazılı kurallar ve yazılı olmayan hukukun, temel haklar ile kamuya peşin saygının dikkate alındığı yer diye varsayılır.
Yani öyle olmalı.
Yukarıda bu gazete için, "kamu alacakları, kamu adına, özerk kamu kurumu, kamu yararına" gibi sözler kullandım.
Hepsi, "kamu". "Kamu" ise, memlekette sanıldığı, sunulduğu gibi değildir; "devlet"ten ziyade "halk"tır. İktidar hiç değildir!
İstenirse, "halk alacakları, halk adına, özerk halk kurumu, halk yararına" da denebilir.
Öyle ise; işleri "kamusal" olan gazetecilerle ilgili (haklı veya haksız) tasarrufta bulunan "kamu temsilcileri, kamu adına yöneticiler" de, karar gerekçelerini "kamuya, kamuoyuna, halka" açıklamalı.
Kamunun bir gün önce kamusal alanda kamusal tartışmada gördüğü isimlerin gidiş gerekçesini; ki kamu bilgilensin ve değerlendirebilsin.
"Gaddar piyasanın keyfiliği"nden başka bir şey olsun!
Bir de şu var:
Canım ülkemin şeker medyasında, "devlet gazetesi, TV'si", "iktidar medyası" olmak için, ille de el konması şart değil.
Gazetecilikten bir türlü anlayamadıklarımız, vicdan özgürlüğünden nasiplenemediklerimiz, bağımsızlıktan sindiremediklerimiz, haysiyetten koruyamadıklarımız, omurgadan dikleştiremediklerimiz, ilkelerden sahiplenemediklerimiz, kamu adına sorgulama sorumluluğundan hissedemediklerimiz sonucu;
Çok kişi kafadan "devlet gazetecisi, iktidar yazarı, güçlülerin katibi" oluveriyor. Savaş çığırtkanı da.
Bunun alternatifi de, başka güçlerin borusu, yerli ve yabancı çeşitli odakların uzantısı olarak veya kimi cemiyet ve cemaatlere sadakatle yapılan gazetecilik değil.
Gazeteci ya hakikate sadık olur ya da sadece sadık!