kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Ekim 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Pazar SABAH 
GÜLSE BİRSEL

Gülecek halimiz var mı?

Geçtiğimiz hafta Avrupa Yakası ekibi olarak kritik bir soruyla karşı karşıya kaldık: "Bu hafta yayında olsak mı olmasak mı?" Askerlerimizin cenazelerinin kalktığı günün ertesi akşamı Avrupa Yakası'nın neşeli sahnelerinin yayınlanması, acaba seyircilerin bir kısmını kızdırıp yaralar mıydı? Saygısızlık olarak algılanır mıydı? Bir yandan hayat, iş güç, iletişim, mizah devam etmeliydi, bir yandan da aslında hiçbirimizin pek gülecek hali yoktu. Mutsuz zamanlarda, yas dönemlerinde mizahçının görevi ve komedinin işlevi var mıydı? Varsa neydi? Bir kriz döneminin komediye yaptığı etki açısından 11 Eylül, en enteresan örneklerden biri... Belki olayın büyüklüğü, belki New York şehrinin göbeğinde gerçekleşmesi, dolayısıyla 'uzakta bir yerlerde yaşanan savaş' değil de mizahı yaratıcılarının burnunun dibinde olması, bir de sivilleri hedef alması sebebiyle yarattığı psikolojik yıkım yüzünden, eğlence sektörüne yaptığı etki ilginçtir. Belki de iletişim tarihindeki birçok ilk, bu olayla yaşanmıştır.

MİZAH BÖLGESİ FELÇ OLABİLİR
11 Eylül'ü takip eden ilk hafta New Yorker dergisi, ilk kez siyah bir kapakla ve karikatürleri olmadan çıktı. Derginin karikatür editörü Bob Mankoff sonradan, o hafta için "Hiçbir şey komik gelmiyordu, hatta kara komedi bile yapamıyorduk," diyecekti. Aynı hafta, geçtiğimiz günlerde Amerika'nın İsrail'e "Kendini teröre karşı savunma," konusunda verdiği destek ve Türkiye'ye farklı tavır takınmasını tiye alan komedyen Jon Stewart'ın programı, sekiz gün boyunca yayınlanmadı. Programın yapımcısı "Mizah yapabilmeniz için, içinizdeki yaratıcılık bölgesinin çalışması lazımdır. Bu bölge felç olduysa, komedi yapmak imkânsız hale gelir," dedi. 11 Eylül haftası David Letterman, Jay Leno gibi talk show'cular da eğlence tonlarını düşürüp, daha ciddi konuklarla gündemi konuşmaya başladılar. Stand-up kulüplerindeki gösteriler ertelendi. Bir süre sonra bölgedeki toz ve duman temizlenmeye başladıkça, mizahın üzerindeki karanlık perde de açılmaya başladı ve gazeteci Terence Smith'in dediği gibi "Komedi eşittir trajedi artı zaman kuralı çalışmaya başladı!" 10 gün sonra her şey kaldığı yerden devam ediyordu.

SAVAŞTA KOMEDİYE TALEP VAR
Peki, mizahçıların ürettikleri, bu terör, kriz ve savaş zamanlarında kavgayı kazanmak için bir silah olabilir mi? II. Dünya Savaşı yıllarında, Amerika'da sinema seyircisinin 20 milyondan 32 milyona çıktığı belirlenmiş. O dönemde, talep yükseldiği için romantik komediler ağırlık kazanırken, Amerikan hükümetinin film stüdyolarına "Bütün filmlerin mutlu sonla bitmesi," talimatını da gizliden verdiği söylenir! Halkın moralini yerine getirmek, en azından sinema salonunda geçirdikleri iki saatte mutlu olmalarını sağlamak için... Körfez Savaşı sırasında ülkede komedi filmlerinin aniden müthiş rağbet görmeye başlaması ve seyirci sayısında açık ara öne geçmeleri de başka bir ölçü. Şu anda biz savaşta değiliz çok şükür, bir 'büyük temizlik' diyelim. Üzüntümüz, öfkemiz de büyük kuşkusuz. Ama belki de asıl böyle zamanlarda mizah iyice önem kazanmaya başlıyor! Terörün esas amacı sesini duyurmak, üzmek, hayatın akışını aksatmak, korkutmak, sindirmekse, inadına güldürüp eğlendirmek de en iyi tepki değil mi? Sonunda şu kararı verdik: Ne biz işi gücü bırakacağız ne de seyirci komedi dizisinden mahrum kalacak! Hatta her zamankinden daha komik yazmaya, daha iyi oynamaya, daha başarılı olmaya çalışacağız. Avrupa Yakası bu hafta ve her hafta güldürüp eğlendirmeye, ilaç olmaya devam edecek. İnadına!