kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Ekim 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

Tek adam yönetimi

Gelin bugün fazlasıyla sıcak olan gündemin dışına çıkalım. Anayasa profesörü Ergun Özbudun geçen akşam, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı'nın (TESEV) davetlisi olarak, Alarko Holding'in İstanbul Ortaköy'deki merkezinde konuştu.
Yeni anayasa önerisini hazırlayan heyetin başkanı olan Prof. Özbudun, olayın gelişini anlattı, soru ve eleştirileri cevapladı.
Bildiğiniz gibi bu anayasa henüz "öneri" aşamasında. AKP kurmayları bu öneride bazı değişiklikler yapıyor. Çalışmalar bir iki hafta içinde bitecek ve ön-taslak yayınlanacak.
Bu ön-taslak kamuoyuna açıklanacak. Sendikasından üniversitesine, her kesimden eleştiri ve öneriler gelecek. Bunlar da hesaba katıldıktan sonra, Meclis yeni anayasa üzerinde çalışmaya başlayacak.
Başbakan Erdoğan bir ara ciddi biçimde başkanlık sistemi istiyordu. Bunu bildiğim için Prof. Özbudun'un bir röportajında söyledikleri ilgimi çekmişti. Şöyle:
"Eğer Başbakan Erdoğan, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi isteseydi reddederdim. Çünkü ben parlamenter rejimden yanayım."
Öte yandan Özbudun, geçen akşam bir soruya cevap verirken, "Osmanlı gibi 600 yıl süren bir imparatorluğun devamıyız. Tek adam yönetimi bizim kültürümüzün bir parçasıdır. Kısa sürede değişmesini bekleyemeyiz " dedi.
Bu bir çelişki değil mi?
Bir yandan tek adam yönetiminin Türkiye'deki güçlü temellerinden söz ediyoruz. Öte yandan buna zıt bir anayasadan, rejimden, yönetimden yana oluyoruz.
Hocaya sordum. O çelişki olarak görmüyor. Ancak ben henüz ikna olmuş değilim.
Derneklere bakın... Spor kulüplerine, siyasi partilere, vakıflara bakın... Hepsinde benzeri bir süreç görürsünüz: Çok sesli, dengeli biçimde başlayan yönetimler, bir süre sonra tek adam iktidarına doğru evrilir.
Peki, bu durum iyi mi, kötü mü?
Türkiye'nin büyük atılımları, hep bir partinin tek başına iktidar olduğu dönemlerde gerçekleşmiştir: Atatürk dönemi, Demokrat Parti dönemi, Demirel'in ve Özal'ın ilk dönemleri, son olarak da AKP dönemi.
Fenerbahçe, bir spor kulübü olarak altın çağını Aziz Yıldırım döneminde yaşıyor. "Kulübü kendi çiftliği gibi idare ediyor" diye eleştirilen Aziz Yıldırım (ve arkadaşları), göz kamaştıran tesislere, görkemli organizasyonlara, rakiplerinin gıptayla baktığı para kaynaklarına imza attı. Futboldaki bazı hayal kırıklıkları bu gerçeği değiştirmez.
Tabii tek adam yönetimlerine ilişkin birçok olumsuz örnek de var. Atacak barutu kalmayan, çaptan düşen tek adamlar, başlarında bulundukları teşkilatları hüsrana sürükleyebiliyor.
Mesut Yılmaz'ın ANAP'ı eritmesi, Deniz Baykal'ın CHP gibi köklü bir partiyi muhalefete mahkum etmesi, hemen aklıma gelen örnekler.
Demek istediğim şu: Madem hemen her türlü yönetim, kendiliğinden tek adam iktidarına doğru gidiyor... Madem bizim yönetim kültürümüz böyle şekillenmiş... Neden bu gerçeğe gözümüzü kapatıyoruz?
Tersini yapalım: Gerçeği kabul edip tek adam yönetimini kolaylaştıralım. Ama aynı anda, o tek adamın çizgi dışına çıkmasına izin vermeyecek, diktatörleşmesini, " lider sultası " oluşturmasını engelleyecek mekanizmalar kuralım.
Hani hep verilen örnektir: Art arda iki genel seçimi kaybeden, partisini iktidara taşıyamayan bir lider, otomatik olarak istifa etmiş sayılsın, yenisi seçilsin.
Başta da dediğim gibi: Bu konu sıcak gündemin dışında ama aynı zamanda dönüp dönüp tartıştığımız bir mesele. Olayın yukarıda anlatmaya çalıştığım bu boyutunu akılda tutmakta yarar var.