kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Ekim 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Günaydın 
ŞENGÜL BALIKSIRTI

Türkan Sabancı'nın gerçeği

İmrendiğimiz hayatların taşınması zor acı gerçekleri var. İşte önümüzde en güzel örnek; Türkan Sabancı. Türkiye'nin en güçlü, en zengin ailelerinden birinin ferdi. Bu yönüyle imrenilecek bir kadın. Ama iç dünyasını kim bilebilir ki? Orada hangi fırtınaların koptuğunu, hangi yalnızlıklarda savrulduğunu, korkularını kim bilebilir? Klass Magazin Dergisi'nin bu ayki sayısında sevgili arkadaşım Yılmaz Morgül'ün Türkan Sabancı ile yaptığı duygu yüklü röportajı okurken, bir kez daha fark ettim ki; hiçbir şey göründüğü gibi değil. Türkan Hanım'ın Sabancı soyadını bir kenara bırakarak, onu bir anne olarak değerlendirelim. Ve ortaya çıkan o büyük acıyı, endişeyi, adı her neyse o duyguyu hep birlikte anlamaya çalışalım. Yılmaz Morgül, Türkan Sabancı'ya "Yaşamınızda hiç yapmasaydım, yaşamasaydım dediğiniz keşkeleriniz oldu mu?" sorusunu yöneltmiş. Önce yanıtını okuyalım: "Eğrisiyle, doğrusuyla yaşadığım hiçbir şeyden tabii ki pişman olmadım. Fakat mantıklı bir şekilde düşündüğümde, problemli çocuklarımın olacağını bilseydim belki de evlenmezdim." Ve sonrasında bir başka soru: "Hayatınızda olması gereken en önemli kişiler kimlerdir?" "Benim hayatımda bundan önce de bundan sonra da olmazlarım çocuklarımdır fakat en çok Metin'imi düşünüyorum. Tabii ki ölümlüyüz, benden sonra nasıl yaşar, ne yapar, nasıl ilgilenecekler gibi hassas annelik dürtülerimle sürekli kendi kendimi telkin etmeye çalışarak yine de düşünmeden yapamıyorum. Ölümden korkmuyorum. Allah'ın takdiridir ama ben ölünce Metin ne yapacak korkularımla yaşıyorum." İşte o son cümle beni kalbimden vurdu. Anne olmayan bir insanın Türkan Hanım'ın korkularını anlaması mümkün değil. Ve gördüğünüz gibi para, güç tek başına mutluluk getirmiyor. Sevgisiyle sarıp sarmaladığı oğlu o zenginliklerle tabii ki yaşar, çok güzel bakılır ama bir annenin gönlünü bunlar rahat ettirmez. Aslolan sevgidir çünkü. Türkan Sabancı ve onun gibi binlerce kadının yaşadığı dramı ilgilendiren bir dizi başlıyor yakında atv'de; 'El Gibi'. Pınar Kür'ün öyküsünden yola çıkarak senaryolaştırılan dizide genç bir çiftin özürlü doğma ihtimali olan bir bebeği dünyaya getirip getirmeme konusundaki fikir ayrılığı konu ediliyor. Tanıtımlarını belki görmüşsünüzdür. Yani o bebeği isteyen biri de var, istemeyen bir başkası da... Eminim bu dizi başladığında izleyen herkes kendine "Bile bile doğurur muydum?" sorusunu soracak. Ama bilemiyorsunuz işte! Hangisi doğru bilemiyorsunuz. Doğurmak mı yoksa ta en başında vazgeçmek mi? Kendi duygularınız mı yoksa bir çocuğun geleceği mi? Hangisi doğru kim bilebilir?