kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Ekim 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

Türkiye'yle birleşin!

Hatırlar mısınız; arada sırada aklıma düşüveren bir politik fanteziden söz etmiştim. Yeni bir düşünce değildi elbette, daha önce bu tip hayaller kuranlar olmuştu...
Şöyle bir fantezi: Kuzey Irak'taki Kürt oluşumu neden Türkiye'ye bağlanmasın?
Elbette bir işgalden söz etmiyorum. Tam tersine işleyecek, bir barış ve kardeşlik süreci aklımdan geçen...
Sınırları, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından, başta İngiltere olmak üzere, Batı ülkeleri tarafından adeta cetvelle çizilerek oluşturulan
Irak'ın bundan sonra dikiş tutmayacağı apaçık.
O halde Irak'taki Kürt bölgesi, elbette halkın kendi isteğiyle, mesela plebisit (halkoylaması) yapılarak niye Türkiye'yle birleşmesin?
Böyle bir projeyi engellemek isteyen bir sürü güç odağı olacaktır: Diğer ülkeler, çekişmeden nemalanan Kürt şefler ya da silah tüccarları...
Zaten bu yüzden ' politik fantezi' diyorum. Öte yanda 'birleşme' bir sürü sorunu çözecektir:
Güneydoğu'daki savaş ve terör ortamı son bulacak... Türkmen meselesi bitecek... Kaçakçılık kalmayacak... Ve hepsinden önemlisi ' Kürt sorunu' dediğimiz konu toptan kapacak.
Yukarıda özetlediğim politik fantezinin bazı devlet görevlililerinin de zihninden ciddi ciddi geçtiğini tahmin ediyorum.
Mesela eski MİT Başkanı ve emekli diplomat Sönmez Köksal, Türkiye'nin alacağı tavrın gündelik kararlarla değil, derin bir stratejinin parçası olması gerektiğini anlattıktan sonra... Şu örneği veriyor: "Bir başka stratejide de denebilir ki:
'Parçalanma tehlikesi söz konusu değil. Türkiye yeterli güçtedir, bunu bertaraf edebiliriz. Biz neticede 12 milyon Kürt nüfusa sahibiz. Orası (Kuzey Irak) dört, dört buçuk milyon. Gelecekte farklı bir bütünleşme projesine gidebiliriz'..." ( Milliyet, 22 Ekim )
Röportajın devamında, bir " Büyük Türkiye " hayali kurulabileceğini belirtip şöyle diyor:
"Atatürk ve arkadaşları, ' Öyle bir Türkiye yaratalım ki bir Kürt antitesi bizim sınırlarımız dışında oluşmasın' demiş. Musul, 1926'da kaybedilse bile buraya hep aynı mantıkla yaklaşılmış: ' Aman Kürt devleti kurulmasına izin vermeyelim' diye...
"Oysa şimdi durum farklı. Çünkü sistemin bu ana verisi 2003'te değişti.
2003'ten bu yana artık bir Kürt antitesi (varlığı) var. Düşünce sistemimizin temelini değiştiren bir ana değişiklik var ortada. Belki şunu diyebilirsiniz: ' Ben Misak-ı Milli hudutlarına dönüyorum.' Önemli olan soru şu: Türkiye kendini nasıl bir Türkiye olarak görüyor? İşte bunu bilmek lazım."
Evet, 28 Ocak 1920'de Erzurum ve Sivas kongrelerinden aldığı güçle Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin ilan ettiği Misakı Milli (Milli Sözleşme) adlı siyasi bildiride Musul da vardı.
Ancak siyasi şartlar yüzyıllarca Osmanlı bünyesinde Türklerle birlikte yaşamış Kürtlerin bir kısmını Türkiye'den ayırdı.
Şimdi niye tüm halkları mutlu edecek bir " yeniden birleşme " olmasın?
Bu projeye, düşünsel planda itiraz edilebilir: " Huzuru birleşerek değil, ayrışarak bulalım. "
Buna karşı aklıma ilk gelen itiraz şudur: O durumda dünyadaki 'en büyük Kürt kenti' olan İstanbul'u ne yapacaksınız? Güneydoğu'nun Türkiye'den koparılması, başta İstanbul olmak tüm kentlerde ' 6-7 Eylül'den (1955) çok daha kapsamlı ve gayet kanlı olayların yaşanması demektir ki...
Böyle bir savaş hiçbir tarafın işine gelmez.
En iyisi bahçeleri birleştirmek.