kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Ekim 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Le Petit Bistro’da kendinizi Fransa’da hissedebilirsiniz.

Fransız usulü öğle yemeği

DENİZ ERBİL
Tepebaşı'ndaki Le Petit Bistro, beyaz masa örtüleri, zarif bardak ve tabaklarla yemek yemenin keyfini çıkarmak isteyenler için uygun bir adres... Mönüde Fransız mutfağının en iddialı yemeklerine yer verilmiş. Sırf 'Tart Tatin' için bile gidilebilir..
Semtler de canlılar gibi doğup büyüyor, gelişiyor, hastalanıyor ya tedavi olup canlanıyor ya da ölüyor. Saçmaladığımı sanmayın; size Tepebaşı'ndan örnek vereceğim. Beyoğlu'nun nabzı 19. yüzyılın sonları, 20. yüzyılın başlarında Tepebaşı'ndaki komedi ve dram tiyatrolarında, bugün eski görkeminden çok şey yitirmiş Büyük Londra Oteli'nde, hâlâ diriltilmeye çalışılan ünlü Pera Palas'ta atardı. 1959'da Komedi Tiyatrosu yıkıldı; bir mücevher kadar değerli tarihi Dram Tiyatrosu da her zaman karşımıza çıkan rant heveslilerinin çabalarıyla 1969'da kapılarını kapattı, 1970'de de esrarengiz bir yangında kül oldu. Onlarla birlikte dönemin aydınlarının uğrak yerleri olan Baylan ve Pelit pastaneleri de hızla tarihe karıştı, Tepebaşı Beyoğlu'nun arkasında köhne bir bölge olarak unutulup gitti. 2002 yılında Tepebaşı'na ilk gençlik aşısı, Lokanta adlı restoran oldu. Mehmet Gürs, Nişantaşı'ndaki Downtown adlı lüks restoranını astronomik kiralar yüzünden kapatınca, yeni yeri Lokanta için daha mütevazı bir semti, Tepebaşı'nı seçti. Kısa süre sonra Lokanta'ya Mikla, Nu Teras, Tanisia ve Çok Çok gibi şık ve gözde restoranlar eklendi ve bunlar Tepebaşı'na yeniden hayat verdi. Asmalımescit ve Tünel de hızlı bir yenilenme sürecine girdi. Amerikan Konsolosluğu'nun taşınmasının ardından Şişhane'ye doğru uzanan Meşrutiyet Caddesi'nin eski görkemli binaları da birbiri ardından restore edilmeye, buralarda yeni otel, restoran ve kafeler açılmaya başladı. Bu bölgenin bir, iki yıl sonra İstanbul'un kaliteli yeme içme ve eğlence merkezi olacağına şüphem yok. Kısacası, yakın zamana dek can çekişen Tepebaşı, yeniden yaşama, eski görkemli günlerine dönüyor. Meşrutiyet Caddesi'nin Şişhane'ye yakın kesiminde aynı adla butik bir otele dönüştürülen Ansen Apartmanı'nın giriş katında Le Petit Bistro adıyla bir Fransız bistrosu açıldığını dostlarımdan duymuştum. Son yıllarda Fransız yemeklerinden oldukça uzaklaşan İstanbul'da, yeniden bu mutfağın iyi örneklerini bulmak umuduyla bistronun yolunu tuttum. Bir bistroya uygun atmosferde; beyaz masa örtüleri, zarif bardak ve yemek takımlarıyla, insanın kendini rahat hissedebileceği bir mekân burası. Yan tarafta, duvarları eski fotoğraflarla kaplı ikinci bir oda daha var. Hepsini toplasanız, en fazla 40 kişinin yemek yiyebileceği bir yer. Kaliteli hoparlörlerden rahatsız etmeyen tonda müzik yayılıyor.

SOĞAN ÇORBASI KIVAMINDA
Biz buraya iki kişi bir öğle yemeği için gittik. Önden bir soğan çorbası ve Nisuaz salata, ardından bouillabaisse ve cassoulet ısmarladık. Çorba ve salata olması gerektiği gibiydi. Basit olmakla birlikte iyisini yapabilmenin deneyim ve el becerisi gerektirdiği iki yemek, bouillabaisse ve cassoulet ise hayal kırıklığı yarattı. Her ikisi de fazla miktarda domates püresiyle pişirilmişti; dolayısıyla damakta ikisinde de domatesin lezzeti ağır basıyordu. Yemeğin üzerine uzun zamandır mönülerde pek rastlanmayan iki klasik tatlı, Tart Tatin ve Pavlova söyledik. Tart Tatin, 19. yüzyılda babalarından kalma bir otel ve restoranı işleten Tatin kız kardeşlerin, kazara buldukları bir spesiyalite. O dönemde tartlar, demir tavada yapılırmış. Önce hamur, tavaya yayılır, üzerine meyveler ve şeker dizilir, fırında pişirilirmiş. Bir gün kardeşlerden biri dalgınlıkla tavaya elma dilimlerini yerleştirmiş, üzerine şeker serpmiş ve tavayı fırına sürdükten sonra hamuru unuttuğunu fark etmiş. Malzemeyi ziyan etmemek için de hamuru meyvelerin üzerine yaymış; elmalar iyice karamelleşip, hamur da pişince tartı tabağa ters çevirerek çıkarmış. Müşteriler tartın bu versiyonuna bayılmışlar. 'Ters tart' olarak da anılan Tart Tatin, bistroda başarılıydı. Pavlova ise adını 19. yy'da yaşamış ünlü Rus balerin Anna Pavlova'dan alıyor. Fırında pişirilen yumurta akı, yani mereng ile yapılan, hafif bir tatlı. Ne yazık ki burada, yumurta akı fırında uzun süre bırakılmış, sertleşmişti. Bistronun şarap mönüsü, zengin olmasa da iyi seçilmiş şaraplardan oluşuyor. Fiyatları da çok makul. Yemeğin üzerine kaliteli kahvenin yanında, Amaretto, Sambucca, Fernet Branca gibi İtalyan kökenli dijestifler ve kaliteli konyaklar da sunuluyor. Arkadaşımla restorandan çıkarken görüş ayrılığına düştük. Ben yemeklerin Fransızları da mutlu edebilecek düzeye gelmesi gerektiğini savunuyordum. O ise yemeklerin ille de Michelin yıldızı alması gerekmediğini, hoş bir ortamda makul fiyata, vasat yemek yemekten de kimsenin rahatsız olmayacağını söylüyordu. Aslında ikimiz de haklıydık ve her iki görüş de buraya uyuyordu.

Beğendiklerim:
Bir Fransız bistrosuna uygun küçük ve hoş bir mekân. Atmosferi sıcak. Servis personeli cana yakın. Şarap fiyatları oldukça makul.

Beğenmediklerim: İddialı klasik Fransız spesiyaliteleri pek başarılı değil. Mekânın otopark olanakları kısıtlı. Bistro pazar günleri kapalı.

Mutfak * * *
Servis * * * *
Ambians * * * *

Le Petit Bistro
Ansen Butik Otel altı Meşrutiyet Cad. No: 70 Tünel, Beyoğlu
Tel: (0212) 245 88 08