kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Ekim 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Kendim için bile oy sandığına gitmedim

Elif KORAP
1965'te Meclis'e giren Çetin Altan'dan tarihi itiraf: Hayatımda oy kullanmadım. Seçildiğim yıl da kullanmadım. 60 davam vardı dokunulmazlık kazanayım diye milletvekili oldum zaten..
* Bu mahalle iklimi kimi üşütür kimi hasta eder Çetin Altan? -. İnsanlar yoksul yaşarlarken onları çok kolay yönetiyorsan, onlara Bu bir imtihan dünyası , sen asıl öldükten sonra yaşamaya başlayacaksın" diyorsan... O da bununla avunuyor, kabulleniyorsa her şeyi, zenginleşsin ister misin? Peki bu insan zamanla içinden bir öfke duymaz mı kendinden daha iyi yaşayanlara? Bugün 4 milyar fakir insan var. Peki bu fakirler niye fakir? Allah böyle yaptı! Allah muhasebeci mi?

* Istakozlar gibi yavaş yavaş ısınan bir suyun içindeyiz de popomuzun yandığını anlayamıyor muyuz? Yavaş yavaş mı muhafazakârlaştırılıyoruz? - Hayır, bir şey olduğumuz yok.

* Peki bu gürültü patırtı neden kopuyor? Ateş olmayan yerden duman neden çıkıyor? - Gerçekler ortaya çıkıyor sadece. Türkiye'nin gerçekleri bu. Eskiden bu ev köşktü. Radyo, elektrik filan yoktu. Ben o zaman bilmiyordum Urfa'da ne oluyor. Kimler işsiz, nereyi su basmış. Ama şimdi biliyorum. Olan bu. Bir fıkra anlatayım bak: Doktora gitmiş adam. Demiş ki: "Ben ikide bir yelleniyorum, fakat ne sesi çıkıyor ne de kokusu." Doktor bakmış. Bir hap vermiş. Bir hafta sonra tekrar gelmiş hasta. "Hap bana çok kötü etki etti. Şimdi kokusunu duyuyorum, sesini duymuyorum" demiş. Doktor da yanıt vermiş: "Sinüzitleriniz düzeldi, şimdi kulağınızdaki sağırlığı da düzelteceğim."

* Ne oldu, hangi doktora gittik de doktor beş duyumuzdan birini açıverdi? - Demek ki Cumhuriyet dönemini yeniden otopsi masasının üzerine yatırmak lazım. Biz neyin farkında değildik? Şimdi televizyonlarla birlikte Türkiye'nin gerçekleri ortaya çıktıkça paniğe kapılmaya başladık. Şimdi bizim sandığımız Türkiye ile gerçek Türkiye el sıkışmaz oldu. Endüstri devriminden geçmediğimiz için fabrikada işçiler yürümüyor, ister istemez bu tepki mahallede kaldı. Mahalledeki insanlar o yoksulluğun içinde kendisinin kimliğini "öteki dünyada yaşamak" üzerine değerlendirmiş olacaktır. Orada da huri kızları var, kevser şarabı var. Bu dünyada olan her şey öbür dünyada var. Burada sahip olamıyorum ama orada sahip olacağım, diyor o da.

* 22 Temmuz'a kadar AKP'ye destek veren varlıklı kesim ne oldu da bir "mahalle baskısı" korkusuna kapıldı? - TÜSİAD'ın korkusu var mı mesela? Onların böyle bir korkusu yok.

* Ertuğrul Özkök "Suada'da düş kırıklığı" diye bir yazı yazmıştı... - Mahalle acaba o birikmiş öfkesiyle Nişantaşı'na posta mı koyacak korkusu başladı şimdi. Biraz da kışkırtılıyor bu korku. "Seni ancak ben korurum" diyen kışla politikasının rüzgarı esiyor. Hep silah zoruyla mı mahalleli mahallede kalacaktı? Bunu daha evvel düşünmek gerekmez miydi? Bu kadar silah alınacağına bu mahalledeki insanlar daha evvel zengin edilseydi... Şimdi ayak takımı baş oldu diyecekler. İnsanlar arasında bir ekonomik denge kurulursa, kimse seni korkutmaz başını bağla diye.