kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 13 Ekim 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cumartesi SABAH 
SUNAY AKIN

Sultanahmet uzay üssü!

Sultanahmet Camisi'ni ne zaman görsem, gökyüzüne uzay araçları gönderen bir üs gelir aklıma... Görkemli caminin kubbesi bir rasathaneyi, minareleri de füzeleri anımsatır bana... Kubbeleri ve minareleriyle tüm camiler aynı duyguyu yaratsa da Sultanahmet Camisi'nin görüntüsü bu konuda beni daha renkli bir serüvene sürükler. Şerefelerin aralarındaki mesafe, gökyüzüne yükseldikçe boşalan ve ağırlık yapmasın diye atılan yakıt tankları gibi görünür gözüme... Uygarlık tarihinde, Ay'a giden roketlerin görünümüne bir minareden daha çok benzeyen hangi yapı vardır ki! O minareler ki aralarına Ramazan aylarında, düğünlerde, törenlerde yazılar yazılmış, resimler yapılmıştır. Bir de mahyaların, elektriğin olmadığı yıllarda kandillerle hazırlandığını düşünürsek! "Eee, ne var bunda?" demeyin sakın! O kandillerde uzaya giden roketleri harekete geçiren ateş yok muydu? Düşlerin ve hayallerin tarihinde mahyalarda ışık saçanla roketin altında yanan aynı ateştir.

CENTİLMEN I. AHMET

Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Sultanları adlı o güzelim kitabında, Sultanahmet Camisi'yle ilgili şu bilgiyi aktarır: "Ayasofya'nın karşısında, ondan daha alımlı ve estetik ağırlıklı Sultanahmet Külliyesi için kişisel gelirinden servetler tüketen I. Ahmet'in yaptırdığı caminin 14 şerefesi, onun 14. Osmanlı padişahı olduğunu simgeler." Bayramlaşma törenlerinde elini öpen bilginler ve şairler karşısında tahtından kalkma inceliğini gösteren I. Ahmet, altın bir kazmayla bizzat çalışır, yapımına 1609 yılında başladığı Sultanahmet Camisi'nin temelinde... Bizim, bir Şeker Bayramı'nda köşemizde kendisinden bahseden bir yazıya yer vermemiz de bu yüzdendir. Kaç padişah, bir şairi tahtından kalkarak selamlama nezaketi göstermiş ki? Alpay Kabacalı ustamız da Geçmişten Günümüze İstanbul adlı bin bir emekle hazırlanmış eserinde şunları yazmıştır: "Sultanahmet Camisi'nin altı minaresinin simetrisi, yalnız Sultanahmet manzumesinin ahenk ve güzelliğini değil, İstanbul panoramasının da harikulade bir parçasını teşkil etmektedir. Altı minarenin ikisi üçer ve dördü de ikişer olmak üzere 14 şerefesi vardır." Affınıza sığınarak, bilmeyen genç okurlarımıza şerefenin, minarelerde müezzinin ezan okuduğu fırdöndü balkon olduğunu anımsatarak, Sayın Sakaoğlu ve Sayın Kabacalı'nın '14' olarak belirttiği sayı üzerinde duralım. İsterseniz bu görüşe bir de Türkiye Anıtlar Kurulu'nun 1954 yıllığında yer alan, Sultanahmet Camisi'yle ilgili şu bilgiyi de ekleyelim: "Sultanahmet Camisi'nin altı minaresinin 14 şerefesi vardır ki, bu hükümdarın 14. padişah olduğuna delalet etsin diye yapılmıştır." Eh artık, görenin hayran kaldığı Sultanahmet Camisi'nin altı minaresi ve 14 şerefesi olduğu konusunda bir şüpheniz kalmamıştır. Oysa, 14 sayısı yanlıştır. Evet, caminin altı minaresi vardır, ama şerefe sayısı 14 değil, 16'dır. Şerefeler altı minarenin dördünde üçer ve ikisinde ikişer olarak bulunmaktadır! Camilerimizin kubbelerine baktığımızda aklımıza rasathane, minarelerine baktığımızda ise uzay roketi gelmeyişinin nedeni de şerefe sayısındaki matematiksel hata olsa gerek. Sultan I. Ahmet'in Osmanlı tahtındaki 14. padişah olduğu doğrudur. Osman Bey'den başlayan padişah sayısı 1603 yılına geldiğinde, tahta çıkan I. Ahmet'le 14 sayısına ulaşır. Bu durum, şu soruyu sormamıza neden olur: I. Ahmet, Sultanahmet Camisi'ndeki şerefelerin sayısını tahta çıkan padişah sayısına göre yaptırdıysa, ortada ikinci bir sayı hatası mı var? Yanıtı bekletmeden verelim: Hayır efendim, yoktur. Çünkü, I. Ahmet'ten önce iki padişah, hayatlarında tahta iki kez oturmuşlardır. Bu padişahlar, II. Murat ve oğlu II. Mehmet'tir. Bu durumda I. Ahmet 14. değil, 16. padişah olmaktadır. Bir düşünün: Abdullah Gül, bir kez daha seçilse, yine 11. Cumhurbaşkanı mı olacaktır? Sultanahmet Camisi'ni uzaya roket gönderen bir üsse benzetmemin nedeni belki de I. Ahmet'in, caminin mihrap duvarına Kabe'den getirttiği üç parça Haceri Esved taşı koydurttuğunu bilmemdir. Söz konusu taş, Hz. İbrahim'in Kabe'yi tamir ederken de kullandığı, uzaydan dünyaya düşmüş bir göktaşıdır.