kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Ekim 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cuma Sabah 
ATİLLA DORSAY

Bir Türk büyüğü bulamadık gitti!

Fatih Akın, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal yeterince 'Türk milliyetçiliği' yapmadıkları için bazı köşe yazarlarına kendilerini sevdiremiyorlar.
Basında öyle yazılar çıkıyor ki, bir aydın olarak kanım beynime sıçrıyor. Elbette o sağcı 'cerideleri' kastetmiyorum: Onların benim dünyamda hiç yeri yok. Ama her gün okuduğum, güvendiğim, bende alışkanlık yapmış, önde gelen gazetelerdeki yazıları kastediyorum. Bugün izninizle birkaç örnek sunacağım: Tarihin kaydına geçmesi için.

PAMUK DÜŞMANLIĞI
İlk yazı, 27 Eylül'de Milliyet yazarı Hasan Pulur'un 'İki Gazete Haberi' başlıklı yazısıydı. Üstat, önce Fatih Akın'ın bir gazeteye "Gerçekleri yansıttım, Türkiye'yi Orhan Pamuk gibi eleştirmedim," demesine alkış tutarak, bir kez daha bilinen Orhan Pamuk düşmanlığını gösteriyor, Yaşar Kemal'in Teneke adlı ünlü romanından yapılan operanın Milano'nun efsanevi La Scala'sında sahnelenmesi nedeniyle Türkiye'den giden sevgili Alin Taşçıyan'ın izlenim yazısını ele alıyordu. Bu önemli olay, Pulur'un milliyetçilik süzgecinden geçemiyordu ne yazık ki... Çünkü operanın sonunda, çeltik ağalarına karşı dikilen iki kahraman "Başörtülü bir kadınla eli silahlı bir Kürt'tü.'' Öyle ya, Türkiye'de başı örtülü kadınlar 'laik kesim'in, Kürtler ise saf ırk tutkunlarının gözdesi değildi. Operayı böyle bitirmeyi uygun gören kişinin, dünyanın en büyük sinema ustalarından Ermanno Olmi olması da önemli değildi. Ve üstelik Pulur, bu finali öven yazarın adını da altını çizerek belirtiyordu: Alin Taşçıyan. Mesajı aldınız elbette. Ama ülkemizin bu saf kan Türk milliyetçisi kesimine yaranmak, öylesine zordu ki... Pulur'un övdüğü Fatih Akın, bir hafta sonra 3 Ekim'de Hürriyet'in şahini Yılmaz Özdil'in pençesine düşüyordu. Çünkü bir 'hata' yapmış, "Silaha karşı olduğunu, hayatında eline silah almadığını ve almak istemediğini, bu yüzden Türkiye'ye gelip askerlik yapmayacağını," söylemişti. Hamburg'da doğmuş Alman vatandaşı Akın'ın kendisini hep Türk sayması, tüm filmlerinde Türkiye'yi anlatması yetmiyordu, illa her Türk gibi silahı sevecek ve gerekirse gelip asker de olacaktı. Ve şahin Özdil, onun bu yıl iki filmle Oscar'a uzanmasını da şimdiden ambargo altına alıyor, olası zaferi bize piç ediyordu: "Aydınlar alkışlar, kamera tombul Oscar heykelciğine zoom yaparken, 'The End' yazar," adlı son derece zekice bitirişiyle!. Üstelik Fatih, ertesi gün sözlerine açıklık getirdi, ama o düzeltmenin Özdil'in köşesine yansımasını bekledinizse, çok beklersiniz. İşte böyle... Uluslararası planda geriye bir tek Ferzan Özpetek kalıyor: O hiç olmazsa siyaset yapmıyor. Ama o da tam o sırada yeni filminin yine eşcinseller üzerine olduğunu açıklamaz mı? Görüyor musunuz aksiliği? Bir türlü istediğimiz gibi bir 'Türk büyüğü' bulamadık gitti: Aziz vatanın 100 binlerce kahvesinde konuşulanlara uygun fikirler üreten, sokaktaki adam kadar milliyetçi, elhamdülillah sapına kadar erkek, her türlü azınlığa şüpheyle bakan birileri yani... Ama öyle yapsalardı, onlar Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Fatih Akın veya Ferzan Özpetek olur muydu? Bırakınız Nobel veya Oscar'a uzanmayı, sanatçı olmanın bile farklılık ve kişisellik demek olduğunu bu adamlara nasıl anlatacaksınız?