kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Ekim 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERGUN BABAHAN

Bizim kuşak ve ölüm oyunu

Ergenlik çağımızla birlikte büyük bir şiddet yumağının ortasında buluverdik kendimizi.
1970'lerden başlayarak tırmanan çatışmalar, bizim üniversite yıllarımızda toplu kıyımlara dönüştü.
Cepheye giden askerin ruh hali içinde gidip geldik üniversiteye.
Her gün en az bir cenaze törenine tanıklık ettik.
Ardından bir darbe yaşadık.
Baskılar, korkutmalar, sindirmeler arasında gençlik yılları eriyip gidiverdi.
Arkasından PKK terörü patlak verdi.
Şimdi yine genç adamların cenazelerine tanıklık ediyoruz.
Ölüm yaşamımızın bir parçası oluverdi.
Bir savaşta olacak kadar çok genç insanın zamansız ölümünü görüp yaşamak, insanın ruhunu çok acıtıyor.
Bizler "ölümün gölgesinde" büyümüş, gelişmiş bir kuşağız.
"Ölüm adın kalleş olsun" demişti şair...
Sanki "ölüm bu ülkenin gençliğinin yakasına yapış, bırakma" demiş.
Birbirini kırarak tüketen bir kuşağın ardından bir yenisi geliyor.
Özenle yetiştirilip büyütülen, üzerine titrenilen, kardeşler, oğullar, eşler birer ikişer tabutlar içinde dönüyor evlerine.
Daha ne kadar insanın ölmesi lazım bu topraklarda?
Bu insanlar neden ölüyor?
Bu kanı niye durduramıyoruz, bilemiyorum.
Ama bildiğim bir şey var, yaşamımız ölümler arasına açılmış bir parantez gibi.
Yaşamı değil, ölümü yücelten, şehitlik kültürü geliştiren bir kuşaktan sonra "bitti artık" demiştik, yanılmışız.
Hala insanlara şehit rütbesi verip dağlara çıkaran, yaşıtlarının üzerine kurşun yağdırtan bir nesil var gözümüzün önünde.
Barışa, umuda, huzura bir şans tanımak istemeyenler onları salıyor ortaya.
Kan üstünde yaşayıp kanla beslenenler doymak bilmiyor.
Bu ölüm oyununu bizden bir kuşak önceden takip eden Cengiz Çandar dünkü yazısında PKK'nın asıl pusuyu Türkiye'yi Kuzey Irak'a çekerek kurmak istediğini yazıyordu.
Pusular, genç bedenlere, ülkelere, iktidarlara kurulan tuzaklar.
Bu arada yaşamı ölümlerle geçen kuşaklar.
İnsan yorgun düşüyor.