kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Ekim 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ÜLKÜ TAMER

Sinema bu... Olmaz olmaz!

Yüksel Aytuğ sayfasında her gün "televizyon gafları" na değiniyor. Gaflar küçücük kutuya sığmayacak kadar büyümüş ki, geçen hafta neredeyse tüm sayfasını bu konuya ayırdı, birçok örnek verdi.
Böyle şeyler sadece bizde mi oluyor?
Televizyonda Cüneyt Arkın'a sormuşlardı: "Bir filminizde, Malkoçoğlu'nun kolunda saat varmış. Doğru mu?"
"Yok öyle şey," demişti Cüneyt Arkın.
Cüneyt'in Malkoçoğlu'su saat takmıyordu belki. Ama Cecil B. DeMille'in
On Emir'inde ( The Ten Commandments ), üstelik kör bir adamı canlandıran sanatçının kolunda pırıl pırıl bir saat görülmekteydi. Kim bilir, belki de Musa'nın mucizelerinden biriydi bu.
Konusu 1860'da geçen Esrarengiz Ada ( Mysterious Island ) filmindeki televizyon antenlerine ne demeli?
Yanlış Kutu ( Wrong Box ) filminde de, Victoria dönemi İngilteresi evlerinin damlarında da televizyon antenleri görülüyordu.
John Ford'un ünlü "western" klasiği Cehennem Dönüşü ( Stagecoach ) filminde, posta arabasının geçtiği yerlerde otomobil lastiklerinin izleri vardı.
Ölmeyen Aşk ( Wuthering Heights ) filminde, Merle Oberon'un canlandırdığı Cathy, Heathcliffe'le buluşmak için bir tepeyi tırmanır. Tepenin dibindeyken, sırtında bir bluzla bir etek, omuzunda bir şal vardır. Heathcliffe'in yanına vardığında ise şal yok olmuştur! Eee, "rüzgarlı bayır" bu, şal uçup gitmiş diyelim. Peki ama bluzla eteğin yerini bir elbisenin almasına ne diyeceğiz?
Dokuz Buçuk Hafta ( 9 1/2 Weeks ) filminde Kim Basinger, bit pazarından 300 dolara bir eşarp almak ister. Vazgeçer. 30 dolara biblo ördekler alıp çantasına koyar. Mickey Rourke bir sürpriz yapar ona, satın aldığı eşarbı Basinger'in boynuna dolar. Kıyıya yürürler. Bir de bakarsınız ki, ne eşarp var ortada, ne çanta! Gitti 330 dolar!
Humphrey Bogart, Kazablanka'da ( Casablanca ) istasyonda, Ingrid Bergman'ın gönderdiği mektubu okur. Yağmur yağmaktadır. Mektup kağıdı bile ıslanır, yazıların mürekkebi dağılır. Ama bir dakika sonra trene bindiğinde Bogart kupkurudur.
Hitchcock'un ünlü Gizli Teşkilat ( North by Northwest ) filminin sonlarına doğru bir sahnede Eve Marie Saint, Cary Grant'e ateş eder. Olaya tanık olanların arasında bir de küçük çocuk vardır. Biraz sonra ateş edileceğini anlamış gibi, daha sahnenin başında kulaklarını tıkar!
Öldüren Cazibe'de ( Fatal Attraction ) Michael Douglas'la Glenn Close'un mutfakta sevişirlerken bir dünya rekoru kırdıklarını pek az kişi fark etmiştir. Sevişmeye başladıklarında saat 4:45'i gösterir. Bir ara fonda yine görünür saat... 6:15!
Mavi Çelik ( Blue Steel ) filminde Jamie Lee Curtis, katile ateş edip onu bacağından vurur. Katil topallayarak kaçar. Bir sonraki sahnede, kolundaki kurşunu çıkarmaktadır!
Bu da bir bayrak "gaf" ı: Baba'nın ( The Godfather ) bir sahnesinde ABD bayrağı 50 yıldızlıdır. Ama konunun geçtiği 1945'te ABD 48 eyaletten oluşuyordu, bayrağında da 48 yıldız vardı.
Fred Zinneman'ın ünlü Kahraman Şerif'inin ( High Noon ) başında, kamera Gary Cooper'dan boş sokaklara döner. Dönmesiyle birlikte uzaklarda telefon direkleri görülür. "Telefon olmayan bir dönemde bu direkler ne arıyor?" demeyin. Film işte!
İki kere altı? "On iki," diyeceksiniz. Siz öyle sanın. George Roy Hill'in Sonsuz Ölüm ( Butch Cassidy and the Sundance Kid ) filminde Robert Redford, altışar kurşun alan iki tabancasıyla tam on yedi kere ateş eder.
Amerikan İç Savaşı sayısız filme konu olmuştur. Bu filmlerin en ünlüsü, kuşkusuz Rüzgar Gibi Geçti'dir ( Gone With the Wind ). Bir eleştirmen, Melanie'nin ( Olivia de Havilland ) hamileliği dönemindeki çarpışmaların tarihlerini incelemiş. Bir de bakmış ki, Melanie'nin hamileliği dokuz aydan fazla sürüyor. Zavallı kadın... Millet dokuz aya güç dayanırken, Melanie bu sıkıntıyı meğer tam yirmi bir ay çekmiş!
Hayalet ( Ghost ) filminde, kendisine bir araba çarpan Rick Aviles oracıkta ölür. Ölüsünü arabanın altında, ön tekerleğin hemen yanında görürüz. Ruhu bedeninden ayrılır. Bir sonraki planda bir de bakarız ki, Aviles'in ölüsü arabanın kaputu üstünde yatıyor.
Sylvester Stallone, İlk Kan'da ( First Blood ) şerif Brian Dennehy'yi bir ağaca dayayıp sol yanağını bıçakla keser. Filmin geri kalan bölümünde, kesik şerifin hep sağ yanağındadır.
Eee, sinema bu... Olmaz olmaz.