kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Ekim 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

'Niye agresifsiniz?' polemiği...

30.09.2007
Yaşar Nuri Öztürk, İslam söz konusu olduğunda Türkiye'nin en yakından tanıdığı isim. Televizyonlarda yaptığı dini sohbetlerle 'şöhret' oldu. Farklıydı diğerlerinden; bir Kuran bilginiydi, dini hurafelerle savaştı ekranlardan... Türkiye onun 'Atatürkçü mümin' çizgisine dört elle sarıldı bu yüzden, bir televizyon yıldızıydı artık o. Can Dündar'ın deyimiyle

'Atatürk'le dindarlığı bağdaştırmaya çabalayan laik kesimin gurusu'ydu adeta... İlkokula gitmedi. Babasının dizinin dibinde Kuran okumayı öğrendi. 20 yaşından sonra ilkokulu dışardan bitirip, ilahiyat ve hukuk okudu. İslam felsefesi dalında doktora yaptı. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dekanı oldu. 3 Kasım 2002 seçimlerinde CHP'den Meclis'e girdi, seçildikten sonra da istifa ederek Halkın Yükselişi Partisi'ni (HYP) kurdu. İlk kez perşembe günü, bu röportaj vesilesiyle tanıştım kendileriyle. İzlenimim ne mi?

'Agresif' ve 'gergin!' Telefon konuşmasında başladı gerginlik; "Ben ilahiyatçı kimliğimle konuşmam, siyasetçi kimliğimle röportaj yapacaksanız gelin!" Zaten İslam konusunda yetkin bir ismin, şu anda Türkiye'de konuşulanlara, gündeme dair düşünceleri öncelikli... Bunu anlatıyorum kendisine; "Ne soracaksınız? Önce soruları yollayın!" cevabını alıyorum. Hadi bakalım... Bir yandan sorularla ilgili bir fikri olsun diye konu başlıklarını yolluyorum, bir yandan da

"Bu ne kadar güvensizliktir, bu ne kadar kendini sağlama alma dürtüsüdür" diye söyleniyorum. Sınavı geçtik, sırada randevu saati var.. "Bir iftara yetişeceğim, bir saat yeter mi konuşmak için?" diyor.

"Yetmez hocam, olur mu hiç?" Peki o zaman 1.5 saat! Gidersin Levent'teki parti binasına ama 1.5 saat beklersin, gelmez Hoca! Telefon açıyor; "Trafikte kaldım geliyorum. Büyükçekmece'ye gideceğim iftara, sizi de davet edelim, yolda konuşuruz" demez mi bu kadar bekleyişin üstüne! Sağolun hocam, almayayım... "Peki o zaman, beş dakikaya kadar geliyorum, konuşuruz." Soğuk bir merhabalaşma; ardından gergin ve agresif bir sohbet! Bu arada yanındakilere sesleniyor:

"Teyp getirin, biz de kayıt alalım..." Bir saatim var; jet hızıyla soruları sıralıyorum, arada 'Ben öyle demedim sen niye böyle dedin' atışmaları... Dayanamadım; son soru hakkımı kullandım.

"Niye bu kadar agresifsiniz Hocam?" der demez kıyamet koptu. "Yanlış; yapmayın bunları, saçmalık bu! Agresif değil, sadece yavşak değilim. Ben devlet adamı niteliği taşıdığıma inanıyorum, ciddi olmam lazım..."

"Hocam ciddiyetle agresifliği karıştırmıyor musunuz?" diyecek oluyorum yine salvolar başlıyor: "20 yıldır Türk milletinin önünde konuşuyorum niye onların şikâyeti yok benden de, basın sürekli 'agresifsin, sertsin, paylıyorsun' diye konuşuyor. Bu basın beni 20 sene manşetlerden indirmedi, göklere çıkardı fakat siyasete girdikten sonra iktidar üzerinde prim yapmak adına bunları çıkarmaya başladı..."

"Hocam basına kızgınsınız anladım ama kızgınlığınızı böyle çıkarmayın bence," diyorum sesler iyice yükselirken. Neyse, kısa bir atışma sonrası Hoca tatlıya bağlıyor mevzuyu: "Sizi yeni tanıdım, nasıl kızgın olabilirim size... Sizden önce kaç kişi aradı, 'Bir Ramazan röportajı yapalım' dediler. Niye? Din dersi verdirecek bana çünkü. Kardeşim Diyanet orada, ne değerli hocalar var orada...

Şirin Hanım her şeyi bir kenara koyun; oruçluyum; kan şekeri düşmüş bilmem kaça (ilk kez gülüyor bu arada) iftara kalmış şurada 25 dakika, birazcık opsiyon verin ya! O zaman ben de sizi acımasızlıkla itham ediyorum!" Bu anektodun nedeni; yaklaşık bir saate sığdırılmış, jet hızıyla yapılmış, detaylara girilememiş, kan şekeri düşmüş, savunma kalkanları sonuna kadar açılmış bir röportaj okuyacağınızı duyurmaktı. Aman yanlış anlaşılmasın!