kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Ekim 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Tarihte gezinti

Irak, 75 yıl önce dün, 3 Ekim 1932'de İngiliz işgalinden kurtulup bağımsızlığını ilan etmişti. Ancak Amerikan-İngiliz ordularınca bir kez daha işgal edildiği 2003'ten bu yana bu ulusal bayramını kutlayamıyor.
Aslında 1920'deki İngiliz işgaliyle 2003'teki Amerikan-İngiliz işgali, "Tarihin tekerrürden ibaret olduğuna" inananları haklı çıkaracak kadar benzerlik taşıyor. İkinci işgal adeta ilkindeki senaryonun yeniden sahnelenmesi gibi...
İsveçli araştırmacı yazar Sven Lindqvist, Irak savaşından 4 yıl önce 1999'da yayınlanan "Sen artık ölüsün. Bombalar yüzyılı" adlı eserinde, 1920 işgalini bakın nasıl anlatıyordu:
"Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı egemenliğinden kurtulan Irak, yeniden boyunduruk altına girmeye, İngiliz sömürgesi olmaya şiddetle direniyordu. İngiltere 51 tümen askeriyle Iraklılar'ı dize getiremeyince bombardıman uçaklarını gönderdi.
Savaş kuralları gereği sivil halkın bombardımandan önce uyarılması, ayrıca sadece askeri tesislerin hedef alınması gerekiyordu. Ama bu kuralların hiçbirine uyulmadı. Bağdat'tan Londra'ya gönderilen ilk raporda hava saldırısının halkta tarifsiz bir paniğe yol açtığı belirtiliyor, 'Yüzlerce, binlerce kişi kaçmaya çalışıyor, nehre atlıyor ama mitralyözler suda da onları bulup tarıyor' deniliyordu.
Sonunda dönemin Savaş Bakanı Sir Winston Churchill, bir daha böyle raporlar gönderilmemesini istedi. Şu emri verdi: 'Raporlarda sivil halkın bombalanmasıyla ilgili bölümler beni dehşete düşürdü. O satırları kırmızı kalemle kapattım. Suya atlayarak canlarını kurtarmaya çalışan kadınları ve çocukları tarayanların askeri mahkemeye çıkarılmaması da doğrusu çok garip.'
Bu emir üstüne Londra'ya bir daha bombardıman sonuçlarına ilişkin rapor gönderilmedi ama sivil halkın katledilmesine son direniş noktası da ortadan kalkıncaya kadar devam edildi.
İngilizler düzeni sağlayınca, devleti yeniden yapılandırmaya kalkıştılar. Eski yönetimin kilit noktalarındaki görevlilerin hepsi atıldı. Yerlerine toplumun o güne kadar dışlanmış olan kesimlerinden yeni ordu ve yeni merkezi yönetim kadrosu oluşturuldu..."

Bir aldılar üç bıraktılar
Bağdat'taki bu yeni yönetimle İngilizler ancak birkaç yıl daha tutunabildiler, sonunda 1932'de Irak'ın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldılar. Ama ülkede iki askeri üs bulundurmaya devam etmesi karşılığı.
Churchill'i dehşete düşüren bombardımanların yerine Ebu Gureyb'i, Telafer'i, Blackwater şirketinin paralı askerlerinin sivil halkı taramasını koyun.
İngilizler'in denetimi ele geçirir geçirmez yönetimi ve orduyu tepeden tırnağa yenilemelerini, Amerikalılar'ın da Bağdat'a girer girmez Baas kadrolarını ve Irak ordusunun lağvetmeleriyle güncelleştirin.
Fark olarak ne kalıyor geriye? İngilizler'in çekilirken iki üs koparmaları mı? ABD de çekilirken, Kuzey Irak'ta iki üste 50 bin kadar askerini tutmaya karar verdiğine, hatta üslerin inşasına başlandığına göre, o eksik de giderilmiş olacak!
Bir tarihi ayrıntı daha: İngilizler, Birinci Dünya Savaşı'nda Mekke Emiri Şerif Hüseyin'i Osmanlı'ya isyana teşvik ederken ona "Tüm Ortadoğu'nun kralı olacaksın" vaadinde bulunmuşlardı. Çekilirken arkalarında üç devlet bıraktılar: Irak, Suriye ve Ürdün. ABD'nin de çekilirken üç parçaya bölünmüş Irak bırakması neredeyse gerçekleşmek üzere.
75-80 yıl arayla aynı senaryo, aynı kader, aynı trajedi.
Fransız düşünür Alexis de Tocqueville, "Tarih, orjinalin az, kopyanın çok olduğu bir resim galerisidir" demişti. Ne kadar doğru...