kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 30 Eylül 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Buyruk, uyruk ve kuyruk

İnsanoğlunda çok derin bir iktidar hastalığı var:
1. Elde edebildiği, iri yahut ufak herhangi bir iktidar imkânını, bir gücü, başkalarına tahakküm ve onları ezmekte ne kadar çok kullanırsa, bunu o kadar fazla itibar sanıyor.
2. İktidar mukallidi, iktidar yalakası, iktidar yamağı, "itin kuyruğu" olmakta ve bu şekilde bir iktidara ilişmek ve onun gücünü kendi gücü olarak kullanmakta birbiriyle yarışıyor.
Elbette sadece siyasi iktidar değil.
Hayatın her anında, kimimizin hayatının ise neredeyse tamamında "iktidarlar" mevcut.
Kimileri, doğal kimlikler üstünden dahi iktidar alanları yaratıyor.
Kimi maddi gücü, toprağı, serveti, işletmeyi kalıcı iktidara çeviriyor; kimi bu tür kalıcı iktidar hiyerarşilerinde bir yer kaparak, "yönetici mönetici" pozisyonunda, en üst muktedirin altında maymun, alttakilerin tepesinde "zorba" oluveriyor.

Bir de, işte bildiğiniz, "geçici pozisyonlar" var.
Seçim yahut tayin, kıdem veya tepeden inme vesaire ile edinilenler.
Özellikle "kamu" da.
Aslında "devlet" demeyi tercih ediyorlar.
"Kamu" nun içinde mecburen "halk" da olabiliyor.
Tüm alttakiler yani. En azından çağrıştırıyor.
"Devlet" ise, yukarıda bir yer.
En yukarısı, biraz aşağısı olabilir; ama her halükârda "üstte ve üstün."
Orada, aslında bir "kamu hizmetlisi" olarak geçici bir süre için emanet alınan statüler, pozisyonlar, mutlaklaştırılarak, "devlet yetkilisi" olarak idrak ve icra ediliyorlar.
Ve o "devlet yetkilisi", artık konumuna göre, ya kral oluyor yahut en azından kraldan çok kralcı.
Bunların cumhuriyetle, demokrasiyle, hukukla, hakkaniyetle filan ilgisi yok.
Ama bu tür zatlar bize devamlı cumhuriyet, demokrasi, hukuk, adalet anlatıyor.

"Buyruk düzeni" aynı zamanda "kuyruk düzeni" dir.
Buyruk vermeye bayılan, başkalarını uyruk, giderek kuyruk görür.
İtirazsız, sorgusuz buyruk almaya adanmış bir hayat ise, genellikle kendi kuyruklarına benzer bir iktidar gücü uygulamakla tatmin arar.

Bir daha:
Çeşitli işlerin bir takım hukuki, ahlaki, mesleki gerekleri dışında, kamuda ve özel sektörde, hatta özel hayatın bir sürü anındaki "statü, hiyerarşi, buyruk, kuyruk, tahakküm, iktidar, uyruk, baskı, imtiyaz" ilişkileri ile uygulamalarının ne hukukla, ne insanlıkla, ne cumhuriyetle, ne demokrasiyle ilgisi var.
Dünyanın her tarafında, burada da;
Yüzlerce yılda, isimli yahut isimsiz milyonlarca insan, ne "dinlerin vaadi hakkaniyet" e, ne "kulların eşitliği" ne, ne "insanın temel hakları" na uyan o tür rejimleri yıkabilmek için can verdi.
Nihayet ulaşılan "toplumsal sözleşmeler" in, modern anayasaların taahhüdü hep bu oldu.
Ama biliyorsunuz, bu en ciddi palavra.
En büyük yalan bu.
Sürekli yahut geçici zümre egemenliklerinin, imtiyazların kalkması filan yalan.
Devletin, siyasetin, bürokrasinin, bir sürü sivil toplum örgütünün, cemaatlerin, okulların, kanunların en derin yalanı:
Buyruklu yalan, kuyruklu yalan.
Buyruğun kuyruğu hırpaladığı; kuyruğun ise buyruk olmaya can atarken her buyruğa yapıştığı bir hayatın neresi insana uygun?
Neresi kulun kulluğunun reddiyle alakalı?
Buyruk, uyruk, kuyruk silsilesinin neresi hukuk!