kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Eylül 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ASLI AYDINTAŞBAŞ

Malezya'yı ilk duyduğumda...

Malezya, Malezya, Malezya... Ben bu örneği ilk nerede duydum diye hatırlamaya çalıştım dün bütün gün. ABD'nin eski Dışişleri Müsteşarı ve muhalefetteki Demokrat Parti'nin ağır topu Richard Holbrooke'un, Türkiye'yi Malezya'yla aynı cümlede anmasıyla başlayan tartışma, ilk andan beri bana tanıdık geldi. Günlerdir kendime "Ben bu Malezya hikayesini ilk ne zaman duymuştum" diye soruyorum.
Sonunda hatırladım. SABAH arşivinden kendi yazılarımı tarayıp bir buçuk yıl önce, 29 Mart 2006'da Washington'dan yazdığım izlenim yazısını buldum. Artık doğası itibariyle "inişli çıkışlı" tanımını hak eden TürkAmerikan ilişkilerinin kötü zamanlarından biriydi. Hamas ziyareti sonrası Amerikalılar, AK Parti'ye bozuktu. Her yıl yapılan TürkAmerikan Konseyi toplantısına, neredeyse hiç üst düzey katılım olmamış, Washington'da görüştüğüm Amerikalı yetkililerden AK Parti konusunda yalnız şikayet dinlemiştim. (Şimdiki atmosferin böyle olmadığına eminim.)
"Washington'da acıklı manzara" başlıklı yazıda temaslarımı özetleyen şöyle bir bölüm var. "AK Parti iktidarıyla ilgili olumlu bir söz duymadım. Türkiye'nin "Malezyalaşması"ndan korkuyordu. Bundan benim çıkardığım, Batılı olmaya değil daha muhafazakar olmaya özenen bir toplum algılaması."
Bir anda "Malezyalaşma" kavramının ilk bana kimin tarafından nerede aktarıldığını bir anda hatırlayıverdim. Türkiye'yi yakın tanıyan ve mevcut Bush hükümetinin tepe noktalarına kadar nüfuz edebilen bir isim, baş başa yediğimiz bir yemek sırasında Türkiye'de ekonomik iyileşme yanında toplumun gittikçe muhafazakarlaşmasından "endişe duyduğunu" anlatmış, örnek olarak da baş örtüsünü ve kaçak Kuran kurslarını ve Meclis'teki AK Parti grubunun bu konudaki duyarsızlığını vermişti.
Bu sohbet, iki nedenle beni şaşırtmıştı. Biricisi, kaçak Kuran kursları o an Türkiye'de gerçek bir gündem konusu değildi. Amerikalı'nın bu konudaki hassasiyeti ilginç geldi. İkincisi, bireysel liberal değerlerle düşünen Amerikalılar, genelde baş örtüsü konusunda laik Türk elitinden daha hoşgörülüdür. Meseleye bireysel hak ve özgürlükler çerçevesinde baktıkları için, baş örtüsü konusunda AK Parti'yi eleştiren bir Amerikalı'ya nadiren rastlarsınız. Oysa karşımdaki yetkili AK Parti'nin türban hassasiyetini uzun vadede Türkiye için "tehlikeli" görüyor; hatta benim
"Üniversitede serbest olsa orta vadede başını örten azalabilir" tezime "Hayır Malezya'da tam tersi yaşanmış. Kısa zaman içinde üniversitede herkes başını örter hale gelmiş, başı açıklar azınlığa düşmüş" diye karşı tezle yanıtlıyordu.
O gün uzun uzun Amerikalı yetkiliden Malezya'yı ardından Türkiye'deki laiklik modelini korumanın önemini dinledim.
Ondan sonra Malezya'yı şu son tartışmalara kadar tekrar duymadım. Şimdiyse gazetelerde bir anda bitiveren Malezya dizi yazılarını satır satır okuyup karşımızda gerçek bir tehdit olup olmadığını anlamaya çalışıyorum. Ama nafile. Her gazete ayrı telden çalıyor. Hürriyet'te laiklik mücadelesi veren ünlü bir Malezyalı avukat "5-10 yıl sonra Malezya İran, Türkiye'de Malezya gibi olacak" diyor. Ilımlı İslam'ın muhafazakar politikalar ve mahalle baskısı sayesinde adım adım tüm toplumu esir aldığı bir yer anlatılıyor. Küçücük kızlar erken yaşta tesettüre giriyor. Korkuyorum.
SABAH ise "Minili de var, çarşaflı da" diyor. İç sayfada bir sürü tezatı bir arada bulunduran Alis Harikalar Diyarı misali garip bir ülke beliriyor. Bir yanda New York, diğer tarafta... Tahran!
Milliyet'te Ece Temelkuran'ın renkli izlenimleri, kafamdaki soru işaretlerini cevaplamıyor. Temelkuran "Hem yakın, hem uzak" diyor. Yazıyı okuyunca "ola da bilir olmaya da bilir" diyorsunuz. Yine de terlikli ve tesettürlü çocuk fotoğrafları pek cazip gelmiyor.
Yeni Şafak ise iki gündür Ayşe Böhürler'in kaleminden apayrı bir Malezya anlatıyor. Birinci sayfadaki resim, başı açık güzel kızları gösteriyor. Böhürler de modern İslam'ı sorgulayan feminist Malezyalılardan söz ediyor. İç sayfada "Türkiye neden Malezya olamaz" yazısı bu tarz korkuları "fantezi" sayıyor. Ancak anlatılan ülke, yine de baskıcı, karışık ve kadınlar için kolay olmayan bir yer...
İyi de, tüm bunların Türkiye boyutu ne? Malezyalaşma yolunda olup olmadığımızı hala anlayamıyorum.