kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Eylül 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Heyet yok mu heyet!

CHP iyi bir şey yaptı.
İki haftada beş işçinin öldüğü "Tuzla tersaneleri" ne, fazla gecikmeden, "bir ay sonra" heyet gönderdi!
Durum bu.
Aslında, arada bir de olsa "sosyal demokrat" lık iddia eden bir partinin esas yapması gereken de bu.
Aslında, bir ay sallanmadan, sıcağı sıcağına, belki son ceset soğumadan, "orada" olabilmek lazımdı gülüm.
Hükümet daha çabuk "orada" olmuştu.
Tuzla yerel basınının uyarıcı haberleri ardından, Dipsiz Kuyu'daki yazılar ve Sabah'ın manşeti, Çalışma Bakanı Çelik' i yola düşürmüştü.
Henüz Tuzla yolundayken beni aradığında, açıkçası umut da vermişti.
Ama anlaşıldı ki, Bakan belki "deniz manzarası" gördü ama esas "insanlık tablosu" nu, daha doğrusu o kanlı, lekeli "piyasa ekonomisi" ni göremedi.
Artık göremedi mi, görmedi mi, gözünü kapadılar mı, boyadılar mı, rezaleti tuzlayıp sakladılar mı, bilmiyorum.
Bakan; sigortasız, güvencesiz, aşırı iş yüklenmiş, genç yaşta erimiş "forsalar" için, "normal olarak" tan, "sosyal hukuk devleti" adına, "çalışma adabı" namına, "iş yasaları" uyarınca, belki
"din, inanç, ahlak" tarikiyle, "merhamet, vicdan ve isyan" hisleriyle fırtına estirmeliydi.
Liman süt liman kaldı!
CHP heyeti ise, bir ay sonra, aylar sonra, yıllar sonra diyor ki, "Buranın köle pazarından farkı yok":
- Tam bir vahşet yaşanıyor.
- Koşullar çok sağlıksız.
- Can güvenliği önlemleri yok gibi.
- İşçilerin hemen hemen tamamı sigortasız.
- Sigortalar bir gün yatıyor, 29 gün sigortasız çalıştırılıyor.
- Taşeronlaşma egemen; sendikalaşma yok.
- İş yükü çok ağır ve günde 12 saat, dinlenme yetersiz.
- Sürekli zehir soluyan işçilerin emeklilik şansı dahi yok.
- İşçiler çok korkutulmuş, işveren sürekli olarak işçilerle teması engelliyor.
- İş müfettişleri ya hiç uğramamış yahut işverenin masasında yiyip içip gitmiş.
Hoş, "özgür ve sorumlu gazetecilik" te bu haberi gören de, o "mahalledeki baskılar" ı takan da pek yoktu ama, mesela "Cumhuriyet", "Cumhuriyet Halk" Partisi milletvekillerinin
"gördükleri manzara karşısında dehşete düştüğünü" ilk sayfadan duyurmuştu.
Güneydoğu'da dağ başında mezradan söz etmiyoruz.
Burası İstanbul'un bir ilçesi.
Burada binlerce işçi çalışıyor.
Burada "küresel ekonomi" talebiyle gemi üstüne gemi inşa edilip döviz elde ediliyor.
Burada "küresel ve yerel sermaye" nin eski ve yeni servet sahipleri için o koy onun bu koy da onun dolanacak yatlar yapılıyor.
Buradaki sanayiciler, gemi inşa ettiren yabancılar, yat yaptıran yerli işadamları ve kadınları, TÜSİADçılar, MÜSİADçılar, biz salaklara, "kapitalizm ahlakı" nı, "piyasanın erdemi" ni, "global hukuk" u, "hayırseverlik ve dürüstlük" ü filan kesintisiz ders gibi anlatıyor.
Buradan, yani tersane içinden; iktidar partisi, yani muhafazakar demokratlarım benim, bir "millet" vekili seçip çıkartıyor. Tabii ki işçiden değil; patronlardan.
Buradan, yani tersane içinden, muhalefet partisi, yani milliyetçi ülkücülerim benim, bir "millet" vekili seçip çıkartıyor. Tabii ki işçiden değil; patronlardan.
Ve canımın içi solcu, sosyal demokrat, cumhuriyetçi, halkçı ana muhalefetim benim; iki yılda, o da kayıtlara geçen 38 işçi ölmüş burada. 12 günde 5 kişi can vermiş. Bir ay sonra heyet yolluyor, sankim Tuzla yolları kapalı imiş de, yolların "tuzla" nması, karın erimesi beklenmiş de, ne bileyim, deniz dalgalı, tsunami varmış da ve heyetim benim, "hayret ve dehşet içinde" hiç olmazsa şunu tespit ediyor:
Buranın köle pazarından farkı yok!
Gezin görün;
Hem açık açık "köle pazarı" gibi tersaneleri, tarlaları.
Hem modern modern adeta köle çalıştıran, çalışanı rehin alan büyük, küçük işletmeleri.
Mesela bankaları, medyayı; yevmiyeyle öğretmen alan, amele pazarından işsiz hoca toplanan okulları. Üstündeki üniformaya rağmen, öz saygısını neredeyse yitirmiş, için için "Biz köle miyiz" diye haykıranları.
Heyet yok mu, heyet!