kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Eylül 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

'Yaşadığımız şeyin adı 'yaşam tarzı savaşı'

ŞİRİN SEVER
09.09.2007
Toplumun giderek muhafazakârlaştığını düşünenlerin sayısı hiç de az değil. İktidar partisinin gözüne girmek için içki içmeyen işadamları ya da 'Şeriat gelir mi?' endişeleri en büyük gündem maddesi artık. Hal böyle olunca, yeni korkularımızı Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Arus Yumul'la tartıştık..
AKP iktidarıyla birlikte iki taraf oluştu Türkiye'de... Toplumun giderek muhafazakârlaştığını, yaşam tarzının elinden alınacağını düşünen 'laikler' ve onlara göre 'ötekiler...' Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı için adının geçtiği ilk andan itibaren beliren bu ayrım, Cumhuriyet mitingleriyle resmiyet kazandı; Gül'ün Köşk'e çıkmasıyla da 'korku' ve 'paranoya'ya dönüştü. İktidarın onayı sayesinde, ülkedeki en tutucu isimlerin, en gerici fikirlerini yaşama geçirdiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil! 'Erkeklere el uzatmayan kadınlar, kadınların elini sıkmayan erkekler, kokteyllerde şarap ya da rakı yerine portakal suları, iktidar partisinin gözüne girmek için içki içmeyen işadamları, denize girmek isteyen türbanlı kadınlara özel plajlar, her köşe başında açılan Kuran kursları, namazında niyazında memurların kadrolaşması' tek gündem maddesi artık... 'Kimse farkına varmıyor ama değişiyoruz, yavaş yavaş, her şeyi normal kabul ede ede' hezeyanı herkesi sarmış durumda. 'Kanlı' değil belki ama 'kansız' bir değişim bu, pek çoklarına göre... Ortak korku şu: Bir gün uyanacağız ve bakacağız ki hiçbir şey eskisi gibi değil! Son nokta da var: "Şeriat devleti olur muyuz?" Bu korkularla yaşayanlar haklı mıdır, haksız mıdır? Bunlar paranoya mıdır, değil midir? Aslında olan biten nedir? Bir bilenin bunu yanıtlaması, topluma projeksiyon tutması gerekiyordu. 1996'dan bu yana Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Arus Yumul'un kapısını çaldık, sorularımıza tek tek cevap aradık. - 'Giderek muhafazakârlaşıyoruz' hezeyanının nedeni nedir? - Öncelikle şunu tespit etmemiz gerekiyor; dünya muhafazakârlaşıyor! Yani bu sadece Türkiye'de değil, dünyada karşılaştığımız bir olgu. Sosyologlar artık dünyanın yeniden kutsallaşmasını tartışıyor. Oysa biz modernleşme, sanayileşme ve şehirleşme ile dinin önemini kaybetmesini, en fazla özel alana hapsedilmiş bir olgu olarak yaşamasını bekliyorduk. Bütün kuramlar bu beklenti üzerine kuruluydu. Ama dünyada yeniden bir kutsallaşma, dinin geri dönüşü yaşandı. Hatta bir yazarın ifadesiyle bu 'Tanrı'nın İntikamı'dır. - Bu dönüşümün nedeni nedir peki? - Karşılaştığımız çeşitli hayal kırıklıkları, başarısızlıklar... Modernleşme projesi bize çok çeşitli sözler vermişti, bizi kısıtlarımızdan kurtarıp, daha aydınlık bir dünya sunacaktı. Başarısız oldu! Tüm sorunlarımızı çözecek olan bilim de verdiği sözleri tutamadı, bilimle beraber çözülecek olan sorular ve sorunların birçoğu hâlâ çözüm bekliyor. Bu dünyada cenneti vaat eden ideolojilerin, ama özellikle solun çöküşü ile dini kamusal alanın dışına iten, marjinalize eden yaklaşımlar bir anda çökmeye başladı. Dini söylemler siyasetten, topluma doğru yaygınlaşmaya başladı. Karşımıza çıkan bu yeni dinsellikler bildiğimiz geleneksel dinselliklerle sınırlı değil, çok farklı tezahürlerle de karşı karşıyayız. - Mesela? - Eskiden dini kimliğini ifade etmeyen kesimler, bu kimliğe sahip çıkıyor. Ancak bu öyle bir kimlik ki, ancak sembolik düzeyde benimseniyor. Yani o din sizin gündelik hayatınızı pek fazla etkilemiyor. Hiç oruç tutmayan insanların Ramazan'da iftar davetleri vermesi, iftar yemeklerine katılması gibi. - Bunlar giderek yaygınlaşıyor mu? - Evet. Elbette dindar olup dininin gereklerini yerine getirenler her zaman vardı ama bugün dinle pek fazla ilgisi olmayan kesimler buna dönüyor; hacca gidiyor, çeşitli sembolik davranışlarda bulunuyor. Bu sadece kendi dininizle de ilgili değil. Hatta 90'larda Noel'i kutlamak moda olmuştu Müslümanlar arasında. Ya da Doğu dinlerinin çeşitli pratiklerini o dinleri benimsemeden kabul edenler var. Çünkü öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bu dünyada size çeşitli dinler sunuluyor. Yani bir dinler süpermarketinden, siz istediğiniz dinin istediğiniz öğelerini seçebiliyorsunuz.

KAMUSALLAŞAN İSLAM
- Somut olarak Türkiye'yi konuşalım. Dini kurallara uygun yaşayanların kamusal alanlarda kendini göstermesi Türkiye için radikal bir değişim mi? - Bu insanlar kamusal alanın dışında kaldığı sürece, gözümüze batmadığı, bize dokunmadıkları sürece sorun yoktu, buna alışmıştık. Hatta onların da zaman içinde dönüşmesini bekliyorduk. Ama dinin gereklerine uyarak yaşamak isteyen insanların kamusal alana katılmak için gösterdikleri istek ve dirayetle karşılaştık! Kendilerini bu anlayışa karşı konumlandırmış insanlar için korku vesilesi olmaya başladı bu... - Bu korkuyu sağlıklı, dahası haklı buluyor musunuz? - Hayır! Ama kavramların tanımları zaman içinde değişir. Mesela 'din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması' diyorduk ve bunu demokrasi için vazgeçilmez sayıyorduk. Şimdi insanların kendi yaşam tarzlarını değiştirmeden müşterek yaşama katılabilmeleri demokrasi kavramının içine yediriliyor. Yani eskiden kamusal alana girmek istiyorsanız, dinsel ve etnik kimliklerinizden arınmalıydınız. Bu formata uymak istemiyorsanız, o zaman bu alanın dışında kalıyordunuz. Bugün gördüğümüz şey, bu değişmeye başlıyor. Yani "Kimliğimi de korurum, İslami kimliğimle kamusal alana da girerim." - Yeni Şafak yazarı Özlem Albayrak'ın tarifi şöyle: "Bu yaşanan kaygı 'gericilik' şemsiyesine tıkıştırılan insanların sosyal arenada kuru bir kalabalık olmaktan çıkıp; siyasete, ekonomiye, dünya meselelerine dahlolmasıyla, karar alıcı mekanizmalara yerleşmesiyle, verili olandan farklı bir yaşam standartı edinmesiyle ilgili." Yani o 'kimliksiz' bireylerin 'Artık ben de varım,' demesi mi bazılarını geriyor? - Evet, hâlâ bu insanların kamusal alanda görünür olmasının Türkiye'nin modern imajına zarar vereceğini düşünen, modernleşme projesine meydan okuduğunu düşünen önemli bir kesim var. Bizim modernleşme projemiz bir Batılılaşma projesi idi ve bu projede, 'beden'lerin merkezi bir yeri vardı. Batılı gibi giyinmek, Batılı gibi davranmak, Batılı gibi dans etmek, örneklerinde olduğu gibi. Artık bedensellikleri olan kişiler ya bu fazlalıklarında arınacaklardı ya da kamusal alanın dışında kalacaklardı.