kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 19 Eylül 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ASLI AYDINTAŞBAŞ

Nasıl yönetilebilir?

New York'da yaşadığım yıllarda, kısa bir süreliğine gazeteciliği bırakıp (büyük hata), ABD'nin önde gelen halkla ilişkiler şirketlerinden Fleishman Hillard'da çalıştım.
"Kriz yönetimi" denilen birimde, piyasada "lord of the spin" denilen çok yetenekli beyin takımıyla çalıştım. Müşterilerimiz, dünyanın önde gelen şirketleri ve CEO'larıydı. Bu süperman ekibinin işi, ya perde arkasında bir krizi engellemek ya da bir kriz çıktıktan sonra onu "yöneterek" medyayı yönlendirerek müşterilerine gelecek zararı engellemekti. Gün oldu halka arz aşamasındaki dev bir şirketteki üst düzey bir istifayı, gün oldu örneğin yeni ürününün hatalı olduğu piyasaya çıktıktan sonra anlaşılan dev bir lastik firmasının yardımına koştuk. Müşterilerimiz arasında yalnız büyük şirketler değil, zaman zaman başı derde giren ülke ya da sektörler de vardı.
Bir yıl sonra "Yeter artık gazetecilik yapmadan yaşayamıyorum" diye Fleishman Hillard'a veda ederken, dünyanın ve kapitalist sistemin nasıl işlediğiyle ilgili kat kat daha bilgiliydim. Bir bölümünü unutmak için can atsam da, kriz nasıl yönetilir, kamusal kampanya nasıl başlatılır, bir mal nasıl piyasaya sürülür gibi birçok konuda çok şey öğrenmiştim.
Son anayasa tartışmaları, beni nedense o günlere götürdü. Evet, Türkiye'de darbe döneminde hazırlanmış ve birçok kısıtlaması olan anayasayı değiştirmek şart. Ancak "sivil anayasa" çalışmaları kamuoyuna takdim edilişi açısından (içerik demiyorum) öyle kötü yönetildi ki, birçok hukukçunun alın teri "türban" ve diğer siyasi kavgaların gölgesinde kalmaya mahkum. Anayasa çalışmalarında son nokta Başbakan Tayyip Erdoğan ABD'den geldikten sonra, yani iki hafta sonra kamuoyuna açıklanacak. Oysa bu durum, gündemsiz Türkiye'de iki hafta daha bol spekülasyon ve kavga yaratacak.
"Nasıl yapılabilirdi?" derken aklıma gelen birkaç temel kriz yönetim stratejisini sıralayayım:
* HER DAKİKAYI PLANLAYIN: Normalde bu ölçüde devasa bir projenin her aşaması (buna kimlerin ne zaman toplanacağı, basınla neyin nerde paylaşılacağı dahil) aylar öncesinden adım adım planlanırdı. Hadi bu hafta sonu Abant'a gidelim, sonra bir ara sol köşesini rötuşlayalım olmaz.
* TEK BİR SÖZCÜ: Başarılı projelerin, tek bir sözcüsü olmalı. Sivil anayasa çalışmalarında hem Ergun Özbudun, hem Dengir Mir Mehmet Fırat, hem de aklına gelen herkes projeyi anlatıyor. Projenin bir sözcüsü olmalı ve o medya deneyimi olan sözcü daha önceden kararlaştırılan "tutarlı mesajlar" çerçevesinde kamuoyunu bilgilendirmeli. Bence bu, hem hukukçu hem de parti yöneticisi olan Fırat olabilir. Ama üniversite hocaları değil.
* YA GİZLİ YA AÇIK: Bir halkla ilişkiler kampanyası, ya kapalı kapılar ardında yürütülür, ya da kamuoyunun gözü önünde. Ancak sivil anayasa tartışmalarının yarı-gizli yarışeffaf yapısı kafa karıştırıyor. Bilim adamları tarafından hazırlanan taslak çok erken bir aşamaydı, projenin bu bölümü davul zurna değil ciddi bir gizlilik içinde yapılmalıydı.
* ÜÇÜNCÜ TARAFLARIN DESTEĞİ: Örneğin dünyada sucuk satışlarını artırmak istiyorsanız, yapacağınız şeylerden ilki, yarı bilimsel bir görüntüsü olan Dünya Sucuk Konseyi gibisinden bir tüzel kişilik yaratıp onların da medyada yer almasını ve üçüncü bir taraf olarak sucuk davasını desteklemesi olmalıdır. Tercihen bir iki bilim adamı da koyup sucuğun yararlarını kanıtlayan bilimsel çalışmalara sponsorluk yapabilirsiniz. Derdimi anlatabildim mi? Sivil anayasacılar yeni bir yapı yaratmaya hacet kalmadan mevcut sivil toplum kuruluşlarını devreye sokarak ya da sürece dahil ederek kamuoyunu hazırlayabilirdi.
* TARTIŞMAYI SİZ KONTROL EDİN: Eğer konuyu güzel bir paket olarak hazırlayıp medyanın önüne koymazsanız, tartışmanın gittiği yeri kontrol edemez hale gelir, başkalarının yarattığı gündemin arkasından sürüklenirsiniz. Türban meselesi de sivil anayasa için böyle oldu. Tartışmayı kontrol edemeyen, başkalarının yarattığı gündemin ardından sürüklenir. Olan da bu değil mi?