kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Eylül 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Emre'nin hareketi; hareketin Emreleri

Önce şuna bakacağız:
"Kol hareketi" ni yapan kim? Kimlerden?
Sonra da şuna:
Kime yaptı? O kimlerden?
"Hareket" in kendisi epey sonraki mesele.
Ayıp bulabiliriz de bulmayabiliriz de. Kınayabiliriz de kınamayabiliriz de.
Hareketi yapana da kızabiliriz, hareketin muhatabına da.
Hatta tekil kişiler söz konusu olsa da, hareketi yapanın cümbür cemaatine veya hareketin muhatabının cümle cemiyetine köpürebiliriz.
Çünkü hayatımız boyunca nice "hareket" in "bizim için" manası, öncelikle kimlerden ve kime olduğu.
Bizden mi? Bize karşı mı? Bizden birinden mi? Bizden birilerine mi karşı?
"Hareket" ile aidiyet arasında kurulan ilişki, onu ya tu kaka yahut meşru kılabilir.
"Hareketin kendisi" sonraki meseledir. Epey sonraki. Hatta hiç mesele de olmayabilir.

Bilirsiniz.
En azından kendi içimizde azıcık dürüst olursak; bizzat kendimizden de biliriz.
Memlekette siyaset de böyle yapılır; cumhuriyetçilik veya demokratlık da böyle idrak edilebilir.
Vatandaşlığın onda dokuzu da biraz budur.
Zulme, zalime, eziyete, işkenceye, cinayete karşı çıkış veya çıkamayış da öyle olduktan sonra, ahlak, etik filanın lafı mı olur.
Oysa; ikinci golü atan Aurelio' ya Emre' nin sıkı sıkı sarılışı bir başkaydı.
İngiltere'de "siyahlar" a karşı ırkçılıkla suçlanmış birinin hayatının belki de en güzel, en insan fotoğraflarından biriydi. Ve o fotoğraf, diğerinin altında yok oldu.
Çünkü hepimizin bir tür "öteki hali" var.
Emre' nin fazlasıyla var. O da anında "kol hareketi" halinde titreyip kendine geldi.
"Kol" kimileri için yenin içinde kalmalı; kimileri için kökten kesilmeliydi.
Aradığımız ne bizim?
Hakiki bir ölçü mü?
İnsanlığa, ahlaka, etiğe, hakka, hakkaniyete, adalete dair hakiki tartılar, tavırlar, duruşlar mı? O zaman önce "hareket" in üstünde duracaksınız.
Federasyoncuların, başkanların, teknik direktörlerin, gazetecilerin kimilerini alıp Emrelere vuracaksınız.
Sonra tribünün kendisine döneceksiniz.
Binlerce hareket, binlerce hakaret, binlerce küfür bir kültür ya, orada bir ihtimal kendinizi de bulacaksınız.
Ardağımız ne bizim?
Eleştirinin "hareket, hakaret" görmemesi mi?
Başbakan'ı laf olsun diye aydınlardan "tavır" beklerken, kimi ezberlerden farklı bir "insan hukuku" raporu hazırladılar diye, yargınız kimi aydının yakasına yapışacak; onları "hain, bölücü, kışkırtıcı" diye yem gibi atacak.
Böyle bir "yargı" nın sahipleri, "muasır medeniyet şiarı" nın mirasçısı sayacaklar kendilerini; "eşitlik, kardeşlik, özgürlük, adalet ideali" olması gereken cumhuriyetin koruyucusu görecekler şahsiyetlerini.
Onların aslanlara attığı yerde anında kaplanlar, kurtlar, çakallar da bitecek; kalleşçe, kahpece öldürülmüş olanların cesetleri üstünde tepinip türkü söyleyerek, klipler çevirerek bunun "yücelik, yiğitlik, mertlik" olduğunu zannedecekler.
Başka "kahpe cinayet ve kıyımlar" a tepki koyarken dahi; kendi "hareketler" inin kalleşlik, kahpelik, alçaklık muhtevasından asla utanmayacaklar. Utanmak ne kelime; öyle coşacaklar.
Tam aksi yerde, tam aksi yönden, başkaları da.
Çünkü; aradığımız insanlık, adalet, hukuk, ahlak ölçüsü değil.
Kim kime yaptı; kim kimlerden?
Mesele bu.
Bunu, kah ırkın, kah milliyetin, kah etnisitenin, kah dinin, kah cemaatin, kah cemiyetin, kah laikliğin, kah ideolojinin, kah mesleğin, kah yargının "doğal şeyi" sanıyoruz.
Çok şey bi şey!