kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Eylül 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
İspanyol ressam Goya'yı canlandıran Stellan Skarsgaard, Akdenizli ruhunu tam yansıtamıyor.

Ressam, engizisyon çağı ve tuzla buz olan yaşamlar

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
Filmden çıktığımızda sevgili Uğur Vardan'la konuşurken, "Bilmediğimiz ne çok şey var," diyordu bana... Gerçekten de bu filmin çerçevesi içinde kalırsak, Avrupa kültürünün en ilginç dönemlerinden olan İspanyol engizisyonunu, onun biter gibi olduktan sonra 1792'lerde ve Büyük Fransız Devrimi ile allak-bullak olan bir yeni Avrupa'da nasıl yeniden filizlendiğini, modern çağların başlangıcı sayılan bu dönemde, insanların inanılmaz bir bağnazlık, dini bir silah gibi kullanan bir yönetici sınıf, var olmayan bir adalet ve çürümüş bir ıslah/hapishane sistemiyle cehennem azabına uğratıldığını bilmiyoruz ki... Okulda öğrenmemişiz, merak duyup okumamışız. Ve örneğin bir filmde bunlar karşımıza çıkınca, şaşırıyor, etkileniyor, hatta sarsılıyoruz. Nitekim, yakın zamanda iki klasik uyarlamasını DVD'den izlediğim Victor Hugo'nun ölümsüz eseri Sefiller de özellikle 1800'lerde Fransız adalet sisteminin kokuşmuşluğuna dayalı değil midir? Milos Forman'ın yeni filmi, işte bu çağı anlatıyor. Büyük ressam Goya, tablolarını peş peşe dizer, yeteneğini takdir eden kral ailesine karşı sanatçı gururunu korur ve savaştan da inanılmaz bir gerçekçilik içeren karakalem yansımalar çizerken, güzelliğini birkaç tablosunda kullandığı, zengin bir aile kızının yeni engizisyonun elinde hapse atılması olayına karışır ve babasının hatırı için genç kızı kurtarmaya çabalar. Ama engizisyonun sırtlan gibi pençelerini geçirdiği bir insan hayatı nedir ki? Genç ve güzel Alicia Ines, Yahudi kökenli olduğu suçlamasıyla tam 15 yıl iğrenç bir hücrede kalacak ve ancak Napolyon'un Avrupa'ya saçtığı yeni özgürlük tohumları sayesinde dışarı çıkabilecektir. Ama etrafında bulduğu dünya, eskisinden pek de iyi gözüküyor değildir. Sanatla iktidarın, devrimle bağnazlığın, güzellikle iğrençliğin oluşturduğu bu ikilemler hikâyesi, usta yönetmen Milos Forman'ın elinde iyi bir seyirliğe dönüşüyor. Belli bir dönem duygusu kadar, Goya resim ve gravürlerinin dünyası da beyazperdede canlanıyor. Ayrıca Goya'nın git gide artan sağırlığı ve bu yüzden yaşadığı dram da beliriyor.

TELEVİZYON DİZİSİ GİBİ
Bizim açımızdan ise, nispeten yakın bir çağda Avrupa'da başgösteren bu 'baskı dönemi' önemli, çünkü o etnik ve dinsel bağnazlığın kurbanı olan Yahudilere, malum, biz Osmanlılar kucak açtık. Ne var ki film tümüyle doyurmuyor, çoğu zaman bir TV dizisi havasında gelişiyor. Stellan Skarsgard, tipik bir İspanyol ressamı için fazla Kuzeyli kalıyor. Javier Bardem ise meydanı boş bulmuş, alabildiğine rol kesiyor. Natalie Portman çok iyi, ama onun da 15 yıl arayla anne ve kızını oynaması, çok inandırıcı durmuyor. Ancak yine de yer yer kimi unutulmaz bölümler geliyor: Ines'lerin evindeki yemek, akıl hastanesi, final bölümleri gibi... Ve biraz akademik bir yörüngede seyreden filmi belli bir düzeye yükseltebiliyor.

GOYA'NIN HAYALETLERİ **
(Goya's Ghosts) / Yönetmen: Milos Forman / Senaryo: M. Forman, Jean- Claude Carriere / Görüntü: Javier Aguirresarobe / Müzik: Varhan Orchestrovich Bauer, Jose Nieto / Oyuncular: Stellan Skarsgaard, Javier Bardem, Natalie Portman, Randy Quaid, Blanca Portillo, Michael Lonsdale/ Amerikanİspanyol ortak-yapımı.
Haberin fotoğrafları