kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Eylül 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ASLI AYDINTAŞBAŞ

"Türkiye'de insan kalitesini yükselteceğiz"

Bir sabah uyanıyorsunuz, bir anda isminiz gazetelerde. Ertesi gün hakkınızdaki fi tarihinden MİT raporları, geçmişiniz, geleceğiniz, kendinizle ilgili bilip bilmediğiniz her şey, hallaç pamuğu gibi medyada.
Normalde yeni şöhret olan popstar yıldızları ya da dizi film oyuncularının yaşadığı bu sendrom, geçen hafta Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne atanan Mustafa İsen'in başına gelmiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarlığı yaptığı dönemde sessiz ancak etkin bir bürokrat olarak tanınan İsen, Genel Sekreterliğe atandığı andan itibaren "imam hatipli", "sakıncalı" veya "AKP'li" damgası yedi.
Oysa Cumhurbaşkanlığı'ndaki yeni odasında duru bir dille yeni projelerini anlatan İsen, kendini her şeyden önce bir "kültür adamı" olarak tanımlıyor. "Sayın Cumhurbaşkanının bu makama benim gibi bir kültür adamını getirmiş olmasını önemsiyorum. Kimseyi eleştirmek açısından söylemiyorum ama bundan sonra Çankaya'da farklı bir bakış açısı getireceğimizi düşünüyorum. Bilim, sanat, kültür, edebiyat ve estetik alanda açılımları olan birine yönelmesinin en önemli nedenlerinden biri, bundan sonraki dönemde Çankaya'nın Türkiye'deki insan kalitesinin yükseltilmesi misyonunu üstlenmesidir."
"Kültür adamı" tanımını doğrular biçimde duvarlarda tablolar, masasında bir sürü kitap ve AntikDekor dergisi var. Kitaplara gözüm kayıyor: Serbest piyasa ekonomisinin fikir babası Adam Smith'in "Ulusların Zenginliği" ve Johann Eckermann'ın bir o kadar ağır eseri "Goethe'yle Konuşmalar." İsen kitaplar ve resimlerle yaşayan bir bürokrat. Çekinmeden "Kültür Bakanlığı'ndaki müsteşarlığımdan kendi kişisel gelişimim için çok faydalandım. Zenginlik kazandım; çok keyif aldım. Bir de üstüne maaş verdiler!" diyor.
Makam odasındaki sohbetimizde İsen'in gözlerinin parladığı anlar konunun dönüp dolaşıp müzecilik, edebiyat veya 80'li yıllarda Sovyet İmparatorluğu çökmeden karış karış dolaştığı Balkanlar konusu. (Bu dönem için "Belgrad hayatımda dönüm noktası oldu. Dünyayı tanıdım. Hayatımı Belgrad öncesi ve sonrası diye düşünüyorum" diyor.)
Edebiyat eğitimi üzerine doktora, doçentlik ve bir de Balkan uzmanlığı ekleyen İsen, Turizm Bakanlığı'nda müsteşar olana kadar bir yandan Gazi ve Başkent üniversitelerinde edebiyat hocalığı yapıyor, makaleler kaleme alıyor ve "entelektüel arkadaş grubu" dediği amatör fikir kulübüyle düzenli olarak bir araya gelip siyasi ve sosyal konuları tartışıyordu. Dostları arasında Hürriyet yazarı Doğan Hızlan'dan eski Kültür Bakanı Atilla Koç'a kadar geniş bir yelpaze var.
Bugün ise, gece gündüz demeden, yedi yıl aradan sonra ilk kez aktif hale gelecek olan genel sekreterlikte neler yapabileceğini düşünüyor: "Burası icracı değil büyük ölçüde temsili bir makam. Ancak topluma moral ve motivasyon sağlamak için de önemli bir yer."
İsen'in söz ettiği, "Çankaya'nın Türkiye'nin dev projelerini sahiplenerek bunları kamuoyuna takdim edeceği" dev bir yapı. "Hangi projeler?" diye sorduğumda önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Avrupa Birliği", "küresel ısınma", "özürlülerin hakları", "İstanbul 2010" ve "Atatürk'ün 70'inci ölüm yıldönümü" gibi bazı projelerin bizzat hamisi ve temsil makamı haline geleceği sonucunu çıkarıyorum. İsen Atatürk'ün yıldönümü konusunda "Bu önemli bir yıl. Biraz farklı bir anma, günün moda tabiriyle sözde değil özde bir anma yılı olmalı" diyor.
Peki "imam hatip" meselesi? İlk günden "imam hatipli" olarak damgalanmaya içerlediniz mi? "Yapılanlardan tabii ki etkilendim. Ailem de etkilendi. Ancak alışıyoruz" diyor. İsen'in yaşam öyküsü Adapazarı'nın ufak bir köyünde başlıyor. 19 yaşındaki idealist bir hoca, ebeveynlerine "Bu çocuğu ille de okutun" diye ısrar ediyor. Onlar da imam hatibe onay veriyor. Böylece genç Mustafa İsen kendi köyünün ilk ortaokul, ilk lise ve ilk üniversite mezunu oluyor. Edebiyata yöneliyor; sonunda yazarlık ve profesörlükten Çankaya'ya kadar geliyor.
"İnsanların bilmediği, ben imam hatip üzerine mastır, doktora, profesörlük ekledim. Kültür ve sanatla içeyim. Entelektüel bir çevrem var. Doğu - Batı kültürlerinin zenginliklerini tanıdım. Hiçbir zaman klasik bürokrat olmadım; hep edebiyatçı kaldım."