kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 9 Eylül 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Günaydın 
YÜKSEL AYTUĞ

Çekin şu kamerayı entarinin altından...

Perşembe akşamı bir kez daha Cem Yılmaz'ın gösterisini izledim. Altıncı mı oldu, yedinci mi, sayısını hatırlamıyorum. Kahkahalarla güldüğüm bir anda aniden yüzüm asıldı. Kendimden şüpheye düştüm. "Allahım..." dedim içimden, "Aynı esprilere yedinci defa gülüyorum. Bu kadar aptal mıyım?.." Sonra gözüm, iki koltuk solumda oturan Cansu Dere'ye takıldı. Cem Yılmaz'ın sevgilisi koltuğa kapaklanmış, adeta "koma halinde" gülüyordu. Düşünsenize, o adamla 24 saatiniz geçiyor. Aylardır her gösterisini, provasını ve hatta evde yaptığı sahne antrenmanlarını bile izliyorsunuz. Arkadaş ortamlarındaki esprilerini biliyorsunuz. En küçük mimiğinin ne anlama geldiğinden haberlisiniz. Ama o adam sahneye çıktığında yine kasıklarınızı tuta tuta gülüyorsunuz. Yok, yok aptal filan değildim. Sadece "Cem Yılmaz illüzyonunun" etkisi altındaydım!.. Cem Yılmaz neredeyse 10 yıldır aynı metin üzerinden sahne şovu sergiliyor. Ufak tefek eklemeler dışında, espriler aynı. Ama ben bir sonraki espriyi bildiğim halde yine kahkahalara boğuluyorum. Bunun adı sadece "komedyenlik" olamaz. Cem Yılmaz'ın yaptığı yalnızca yetenek, zeka ya da gözlem yeteneği ile ifade edilemez. Öyle olsa, 500'üncü kez sahnelediği şovunda Açıkhava tıklım tıklım dolmazdı. Gösteriden çıktıktan sonra uzun uzun düşünüp, "Cem'in sihrini" çözmeye çalıştım. Bir kere şovunu matematik denklemine dönüştürmüştü. Ama tek bir denklem gibi değil, "denklemler bileşkesi" şeklinde sunuyordu. Bir konuya giriyor, ucunu bağlamadan diğerine sıçrıyor, temponun düşmesine izin vermeden bir başka kulvara geçiyor, sonra bu karmakarışık ağı, makrame yapan mütevazı bir ev hanımı gibi, büyük bir ustalıkla örüp, beynimizin tavanına asıveriyordu. Biz makramenin ucundaki saksıda hangi çiçeğin olduğunu görmeye çalışırken, "hoop" bir başka askı... Üstelik bütün bunları "basit bir şey yapıyormuş" gibi sahneye koyarak, izleyiciyle arasındaki düşünsel boyut farkını asgariye indiriyor, bizi beyin çeperinin içine almayı başarıyordu. İki buçuk saat boyunca hepimiz "Cem Yılmaz gibi" düşünüp, hayatı onun gibi algılıyorduk. Bence "Cem Yılmaz komedisi" başlı başına bir tez konusudur. Eğer bu gösteri yurtdışında olsaydı, üniversitelerin sosyoloji bölümleri bizimkine kürsü bile açabilirlerdi. Peki biz ne yapıyoruz? Gece saat 02.00'de Cem Yılmaz'ın giydiği entarinin altına kamera tutuyoruz. Cem Yılmaz'ın "kemerinin üst kısmında" ne olduğunu merak ettiğimiz gün, zaten meselelerimizin büyük bölümünü halletmiş olacağız!..