kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Eylül 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Bağımsız sorular

Cumhurbaşkanı ile Başbakan iki ayrı ağızdan ama hemen hemen aynı kavram ve sıfatlarla "ideal medya ortamı"nı tanımladılar; kimi meslektaş da bunu "senet" bildi:
"Bağımsız, tarafsız, sorumlu... Çoğulcu, şeffaf, rekabetçi."
Bunları söyleyenler de, dinleyenler de, senet filan deyip sanki tek sorun devlet, hükümet, iktidar imiş de, onun dışında pek özgürlermiş, bağımsızlarmış gibi yapanlar da, hakikaten inandılar mı?
Yani, kim hakikaten böyle bir medya, daha hasından söylersek, böyle bir gazetecilik ortamı, inadına böyle gazeteciler istiyor?
Devlet mi?
Başta Genelkurmay, çeşitli devlet güçleri, bürokrasi mi?
Hükümet mi, iktidar partisi mi?
Büyük medya patronları mı?
Medyaya girmek isteyen yerli ve yabancı sermaye mi?
İş dünyası mı?
Reklam ve ilan veren, o yüzden kendini dokunulmaz zannedenler mi?
Kendilerini şu veya bu kudrete, güce adamış kimi gazeteciler mi?
Birbirlerine karşıt olsalar dahi, mutlaka herhangi bir güce yaslananlar mı?
"Köşeler babamızın malı değil" deyip mal, mülk, aidiyet, tabiiyet, biat ilişkilerinin en ala teorisini yapanlar, bağımsız olmayı kökten reddedenler mi?
Hak, özgürlük ve sorumlulukları, "duruma göre, başına dert gelene göre, kimin başına dert geldiğine göre", silme bir oportünizm, ikiyüzlülük ve kalleşlikle bezeyerek sözde savunanlar mı?
Baskının, müdahalenin, zorlamanın, dayatmanın "her türlüsü"ne değil, "bir türlüsü"ne karşı çıkarak cesaret, yiğitlik payesi alanlar mı?
"Piyasa ekonomisi" filan söyleyip dururken, onun bile ruhunu kirden kire, pastan pasa sürükleyip kartelci, tekelci hakimiyet, tahakküm ve kudret peşinde koşanlar mı?
İktidar gücüyle gazetecileri yerinden oynatanlar yahut iktidara şirinlik için gazetecisini, meslektaşını, çalışanını sırtından vuranlar mı?
İfade özgürlüğünü savunurken dahi, kendi arkadaşının başına gelenleri ifade edebilmekten aciz olanlar mı?
Canları acıdığında ahlaklı, etikçi, sorumlu makyajlara boyanan ama haksız yere can acıtırken bunu iyi gazetecilik sananlar mı?
"Eleştiri özgürlüğü" isterken sözde; eleştirisini çifte standartlı, sık sık ezik kılanlar, çoğu kere yiyip yutanlar, yutkunanlar mı?
Şöyle diyeyim:
Çoğulculuğu az sayıda grupta birçok gazete çıkması, bir sürü kanal olması, her gazetede bir sürü köşe sananlar mı?
Ya siyasi iktidara yakınlıktan yahut ona karşı olduğunda dahi, sistemin çok sayıda ezilmiş, horlanmış, hırpalanmışını umursamayanlar mı?
"Canı acıyan" milyonlarca insanın;
İnanç, farklı inanç, kimlik sorunlarının yanı sıra, ekonomik ve toplumsal bakımdan altta kalışlarına, feryatlarına kulak tıkayanlar mı?
Demokrasi, hukuk, cumhuriyet diye mangalda kül bırakmazken, başta kendi çalışanları olmak üzere, alttakilerin örgütlü olmasını asla istemeyenler mi?
Yiğitlikleri, delikanlılıkları, cesaretleri; bu konularda tek kelime etmeye gelince tıknefes kalanlar mı?
Genelkurmay'ın kimi meslektaşlarını "kara liste"ye almasını "gayet normal" bulanlar mı?
Genelkurmay'a kızarken, iktidarın kendi gazeteci kastını oluşturmasını "gayet normal" bulmaktan sıkılmayanlar mı?
"Birisinin adamı" olmayı sindirenler mi?
Sivil yahut askeri, herhangi bir güç gölgesinde kalem oynatmayı marifet bilenler mi?
"Muhalif" olmayı sadece bir güç odağına karşı olmak diye kabul edip bir başka güç odağının yamağı gibi davrananlar mı?
"Büyük işadamları" sıfatıyla, demokrasi, piyasa, rekabet, şeffaflık, çoğulculuk üstüne bin tane rapor hazırlayıp "büyük medya" ürkütmemeyi "birinci vazife" kabul edenler, bu konuda, "medyada tekelleşme, medyada demokrasi, gazetecinin medya içindeki özgürlüğü ve hakları" üstüne bir tek rapor, bir tek satır çıkaramamışken kendilerini "burjuvazi" görenler mi?
Hakikaten bilmiyorum.
Bilsem tek tek sorar mıyım?
Kim, hangisi, hangi biri?
Hangi... biri!
Herhalde hepisi.