kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Eylül 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Çankaya ve protokol

Ankara ekolü gazeteciliğin en başarılı temsilcilerinden olan rahmetli Muammer Yaşar Bostancı, "Devletin yüzde 90'ı şekildir" derdi.
Şekil, yani protokol. Ve eklerdi: "Ankara için protokol, Anayasa'dan bile önce gelir!"
Yerden göğe haklıydı. Çünkü, Dışişleri Bakanlığı'nda uzun yıllar Protokol Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Büyükelçi Şefik Fenmen, "Toplumun ve devletin saygınlığı"nın ana koşulunun "Protokol kurallarının egemenliği", yani protokol kurallarına saygı gösterilmesi olduğunu söyler. Daha da ileri gider: "Protokold esnekliğin, kuralların keyfi olarak değiştirilmesinin devletin itibarını zedeleyeceği" uyarısında bulunur.
Büyükelçi Coşkun Kırca ise o da rahmet istediprotokol kurallarının bir ülke için öneminin "Devlet fikrini görülebilir bir duruma getirmesi"nden kaynaklandığını belirtir. Çünkü devlet soyut bir kavram ya da siyasi örgütlenmedir. Onu o örgütün kilit noktalarında bulunanlar somutlaştırır. İşte tepelerdeki kişilerin konumlarını ya da hiyerarşik sıralamalarını da protokol belirler.

Devletin görkeminin aynası
Yine Kırca, Montesquieu'nun "Demokrasinin temel ilkesi erdemdir" sözünü hatırlatarak, "Demokraside vatandaşların, seçtiklerinin yaptığı yasalara ancak erdem duygusuyla itaat edebileceğini, bundan ötürü demokrasilerde protokolün hem demokratik devletin unsurlarının görkemini, hem de vatandaşların devlete saygısının varlığını ortaya koymaya yaradığını" anlatır.
Türkiye Cumhuriyeti'nde devlet protokolünü uygulama yükümlülüğü 1927'de yayınlanan ve Cumhurbaşkanı Atatürk ile Başbakan İsmet İnönü'nün imzalarını taşıyan 4611 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesiyle Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü'ne verildi. Uygulanmadan ise Dışişleri Bakanı ile Başbakan sorumlu tutuldu. Ancak son sözün Cumhurbaşkanı'nda olması öngörüldü. Neden? Çünkü devletin başı Cumhurbaşkanı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve Türk ulusunun birliğini en somut biçimde o temsil ediyor.
Bu da Cumhurbaşkanı makamında, Atatürk'ün mekanında oturana -kim olursa olsun- en üst düzeyde saygı göstermeyi gerektiriyor. Özellikle de protokolde yer alanlar tarafından. Ve de protokol kuralları çerçevesinde.
Bu kuralların başında ise devletin başı ve ulusun birliğinin simgesi olan Cumhurbaşkanı'nın davetine uymak geliyor.

Devlet için ve ulus adına
Ne var ki, Türkler'in devleti kutsal sayan çok eski ve köklü inancının yansıması olan protokol kuralları cumhuriyet tarihinde ikinci kez örseleniyor. İlki 1989'da Turgut Özal'ın bakın -o da rahmet istedi- Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra olmuştu. Dönemin ana muhalefet partisi SHP'nin lideri Erdal İnönü ile diğer muhalefet partisi DYP'nin lideri Süleyman Demirel, Özal'ı Cumhurbaşkanı olarak tanımadıklarını açıklamışlar ve uzun süre Çankaya'yı boykot etmişlerdi.
Bugün de 11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ana muhalefet ve bazı çevrelerce aynı tavır sergileniyor.
Seçilmesine sonuna kadar karşı çıkmak, elbette meşru bir siyasal mücadele. Haydi ant içme törenine katılmamayı da bir yere kadar anlayışla karşılayalım. Ancak bir kez yemin edip devletin başı ve ulusal birliğin simgesi konumuna geldikten sonra da onu boykot etmek, Cumhurbaşkanı'nın Anayasa'ya göre asli görevi olan "Devlet organlarının düzenli çalışmasını gözetme"sini engellemek anlamına gelir.
Devlet organlarının düzenli çalışmaması ise toplumda da "Kurallara uyma zorunluluğu"nu zayıflatır ki, bu sosyal barışı, yani "Birlikte yaşama" sözleşmesini bile tehlikeye sokabilir.
Devlete saygının, ulusal birliğe inancın korunabilmesi için, Ankara'da sağduyunun yeniden egemen olmasını diliyoruz. Hem de mümkün olan en kısa zamanda...