kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Ağustos 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERGUN BABAHAN

Mahkemeye giderim

Gül "Köşk'e dokunulmazlık zırhıyla çıkıyor" iddiasını yanıtladı: İhtiyacım yok. Gerekirse duruşmaya giderim.
AK Parti'nin yeni dönemde öncelikli konusu "sivil anayasa." Liberal hukukçulardan oluşan bir ekip bu konuda bir taslak hazırladı.
Şimdi bu taslağa siyasi ekip tarafından son şekli verilecek ve büyük olasılıkla yeni anayasa önümüzdeki yılbaşından sonra halk oyuna sunulacak.
12 Eylül darbesinin ürünü olan mevcut anayasaya göre daha dar olması planlanan anayasa taslağında genç kızların üniversiteye türbanlı girmesinden dokunulmazlıklara kadar birçok hüküm var.
Taslakla ilgili gazetelerde her gün bölük pörçük haberler çıkıyor.
Bunlardan biri de cumhurbaşkanının dokunulmazlığıyla ilgili hükümlerdi.
Anayasa taslağında, bu konuda 1924 Anayasası'nın esas alındığı anlaşılıyor.
Yani cumhurbaşkanlarının milletvekili dokunulmazlığına sahip olması hedefleniyor.
Ancak bu hemen gerçekleşecek bir konu değil elbette.
Çünkü yeni anayasanın kabulü Abdullah Gül'ün Çankaya'ya oturmasından aylar sonra gerçekleşebilecek.
Peki o zaman niye "Çankaya'ya zırhla çıktığı" iddia ediliyor Abdullah Gül'ün.

Kendisini telefonla arayıp, hakkındaki bu haberler için ne düşündüğünü sordum.
Asıl amacın kendisiyle ilgili bir imaj bozukluğu yaratılması olduğunu vurguladı Gül.
"Kayıp trilyon" davasının gündeme kasıtlı olarak getirildiğini belirten Abdullah Gül, net ve açık bir şekilde "Şayet cumhurbaşkanı seçilirsem, zırha ve dokunulmazlığa ihtiyacım yok, olmaz" dedi.
Cumhurbaşkanlığı makamının hukuku ve geleneklerini henüz bilmediğini anlatan Gül, tavrını şöyle anlattı:
"Eğer Meclis tarafından bu göreve layık görülür ve seçilirsem, arkadaşlarla konuşup bakacağım. Mahkemeye gitmem gerekirse, sade vatandaş gibi giderim. Mahkemeye gidip ifade vermekten hiç rahatsız olmam. Ama dediğim gibi oranın hukuku, geleneği nedir tam bilmiyorum."
Peki bu "kayıp trilyon" davası ne?
Hafızamız zayıf olduğu için unutabiliyoruz.
Refah Partisi 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılıyor.
Ardından Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 1 trilyon liralık Hazine yardımının kayıp olduğu gerekçesiyle "sahtekarlık" davası açılıyor.
Dava görülüp sonuçlanıyor ve Necmettin Erbakan ile bazı il ve ilçe başkanlarının suçları sabit görülüp haklarında mahkumiyet kararı veriliyor.
Genel Başkan Yardımcıları Oğuzhan Asiltürk, Ahmet Tekdal, Şevket Kazan, Fehim Adak, Aydın Menderes, Recai Kutan gibi isimler ise, önce dokunulmazlıkları olduğu için yargılanamıyor. Ancak ardından milletvekillikleri bitip dokunulmazlıkları kalkıyor ve yargı önüne çıkıyor, sonuçta da olayla hiçbir ilgileri olmadığı sonucuna varılıyor ve beraat ediyorlar.
Abdülkadir Aksu ile Abdullah Gül ise dokunulmazlıkları olduğu için yargılanamıyor.
Gül, her dönem dokunulmazlığının kaldırılmasını talep ediyor, ancak Meclis'teki ilke kararı gereği bu mümkün olmuyor.
Gül, bu arada Refah Partisi'ndeki görevine de dikkat çekiyor, "Ben dış ilişkilerden sorumluydum, parayla pulla hiç ilgim olmadı" diyor.
Ama yargı süreci bununla kalmıyor. Devlet uğradığı 1 trilyonluk zararın karşılanması için bir de Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde tazminat davası açıyor.
Tazminat davasında "dokunulmazlık" olmadığı için tüm genel başkan yardımcıları burada davalı olarak yer alıyor.
Mahkeme bu davada Gül ve diğer genel başkan yardımcılarının kayıp trilyon olayında bir sorumluluğu olmadığı sonucuna varıyor ve sadece Erbakan ile partinin muhasibi Rıza Ulucak'ı tazminat ödemeye mahkum ediyor.
Olayın özeti bu.