kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Ağustos 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Obezite ömrü kısaltıyor

22.08.2007
Çağın hastalığı olarak nitelendirilen obezitenin, Türkiye'de özellikle kadınlar arasında giderek yayıldığı, beklenen yaşam süresini 10-15 yıl kısaltan hastalığın mutlaka tedavi edilmesi gerektiği bildirildi.

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Özgüç, tıpta kişilerin zayıf ya da kilolu olup olmadığının değerlendirmesinin ''Beden Kitle İndeksi (BKİ)'' ile yapıldığını, indeksin, vücut ağırlığının, boyun karesine bölünmesiyle bulunduğunu anımsattı.

Beden Kitle İndeksi 19'un altında olan kişilerin ''zayıf'', 19-25 arasında olanların ''normal'', 25-30 arasındakilerin ''kilolu'', 30-35 arasında olanların ''obez'' olarak kabul edildiğini, 40'ın üzerindekilerin ise ''ölümcül obez'' sınıfında yer aldıklarını anlatan Özgüç, obezitenin, Türkiye'de giderek yaygınlaştığını, hastalığın görülme sıklığının kadınlarda yüzde 30, erkeklerde de yüzde 15 düzeyine kadar çıktığını ifade etti.

Türkiye'nin obezite konusunda İngiltere'yi geçerek ABD'ye yaklaştığını belirten Özgüç, ''Ülkemiz, ne yazık ki artık obezitenin sorun olduğu 1. grup ülkeler arasında yerini aldı. Zenginleştikçe obez oluyoruz ama çağın bu hastalığına karşı mutlaka önlem almalıyız. Çünkü kalp hastalıkları, tansiyon ve bazı kanser türleri kiloya bağlı olarak gelişiyor ve kişinin yaşam kalitesini düşürdüğü gibi ömrü de 10-15 yıl kısaltıyor'' dedi.

Obeziteyle mücadelenin en iyi yolunun, diyet yapmak, egzersiz ve yaşam tarzı değişikliği olduğunu dile getiren Özgüç, şunları söyledi:

''Beden Kitle İndeksi 35'in üzerinde olan kişilerde cerrahi zayıflatma işlemi yapılabiliyor. Birçok hastaya diyet ve egzersizle birlikte ilaç da verilebiliyor. Bu ilaçların bir kısmı iştahı azaltıyor, bir kısmı yağ emilimini bozuyor. Diyet, egzersiz ve ilaçlarla kilo vermek mümkün. Ne yazık ki aşırı kilosu olanlar, doğal yollardan normal kiloya dönme konusunda sabırlı olamıyor ve diyetler çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanıyor. Kilo verilse de diyet bittiğinde verilen kilolar geri alınıyor. Oysa uzun vadeye yayılmış bir diyet hepsinden sağlıklı ve kalıcı sonuç veriyor. Bunda başarıya ulaşamayanlar ise daha radikal bir yöntem olan cerrahi müdahaleye başvuruyor. Yüksek tansiyon, şeker, yüksek kolesterol düzeyi olan aşırı obez hastalarda cerrahi çok daha başarılı. Bu grup hastalar bize ilk başvurduğunda önce endokrin polikliniğine yönlendiriyoruz, ondan sonra bu hastaların ameliyata uygun olup olmadıklarına karar veriyoruz. Bu konuda hastanın kararı çok önemli. Onlara ameliyat hakkında bilgi veriyoruz.''

''BEYİNLERE TAKILAMAYAN KELEPÇE''

''Mide by-pass'' denilen mide küçültme ameliyatlarının, en son başvurulan yöntemlerden olduğunu anlatan Özgüç, hem mideyi küçülttüklerini hem de gıdaların emilimini bozduklarını söyledi.

Özgüç, sözlerini şöyle tamamladı:

''Bu yöntemde geri dönüş şansı düşük, hasta ömür boyu bu şekilde yaşamak zorunda kalıyor. Ancak son zamanlarda geri dönüşü mümkün, daha basit olan kelepçe yöntemi büyük ilgi görüyor. Yeme konusunda beyinlere takılamayan kelepçeyi mideye takmak zorunda kalıyoruz. Mideye bir bant takıyoruz ve mide girişini daraltıyoruz. Hasta çok küçük bir mideyle yaşıyor. Hasta yediklerini daha uzun sürede ve ağır ağır yemek zorunda kalıyor. Hastanın kilo vermesi yavaşlayınca, deri altına yerleştirdiğimiz bir rezervuar aracılığıyla mide bandını sıkıyor, herhangi bir sorun olduğunda gevşetiyoruz. Bandı laparoskopik yöntemle yerleştirdiğimiz için hasta da fazla sıkıntı çekmiyor. Bant hastada yaşam boyu kalabilir ya da bir sorun olduğunda çıkartılabilir. Bu yöntemle 6 ayda 40 kilo veren hastalarımız var.''

Prof. Dr. Özgüç, obezite tehlikesinin farkında olan sosyal güvenlik kuruluşlarının da bu hastalığı önlemek için çözüm yolları ürettiklerini, mideye kelepçe takılması operasyonlarının ücretlerinin önemli bir bölümünün bu kuruluşlarca karşılandığını sözlerine ekledi.

(AA)