kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Ağustos 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

Bekir Coşkun bizimdir!

Önce meseleyi özetleyeyim: Emin Çölaşan'ın gazeteyle ilişkisi kesildikten sonra sık sık gündeme gelen Bekir Coşkun, geçenlerde Abdullah Gül için " Benim Cumhurbaşkanım olmayacak " diye yazdı. ( Hürriyet, 15 Ağustos )
Başbakan Erdoğan da TV'de buna şöyle tepki gösterdi:
"Bazıları çıkıp, 'Benim cumhurbaşkanım olamaz' gibi ifadeler de kullanıyor. Onu diyebilen insanın önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkması lazım. Git nerede kimi istiyorsan seç. Çünkü cumhurbaşkanı kim olursa olsun hepimizin cumhurbaşkanıdır. Senin değilse o zaman çık buranın vatandaşlığından. Ama bu ülkenin vatandaşıysan buranın cumhurbaşkanı senin cumhurbaşkanındır, başbakanı da başbakanındır. Hizmet alırken ayrım var mı; yok. O zaman nasıl kalkar da 'Ben seni tanımıyorum' dersin. Oyunu vermeyebilirsin ayrı olay, siyasi tercihtir. Ama biz bir kurumun başındayız. Sen bu kurumun başını reddedemezsin, birlik, beraberlik böyle oluşur. Milliyetperverlik, vatanseverlik budur."
Bekir Coşkun hakkındaki değerlendirmemi yazının son bölümüne bırakarak Başbakanın tepkisini ele almak istiyorum.
Buna mecburum, çünkü dün de ben, Bekir Coşkun zihniyetine karşı, " Sezer de benim Cumhurbaşkanım olmadı " diye yazdım.
Erdoğan'ı anlıyorum: Asıl kızdığı Coşkun değil, imtiyazlarını yitirme korkusuyla " Abdullah Gül, Köşk'e çıkarsa Türkiye din devleti olur " diye propaganda yapan bürokratik elit.
Ama tabii hedef mecburen Coşkun oluyor çünkü Hürriyet yazarı o kesimin medyadaki sözcülerinden.
Ancak... Neticede fikirlerini ve duygularını kaleme alan bir köşe yazarına, " Vatandaşlıktan çık... Bu ülkeden git... " demek de neyin nesi oluyor?
Birbirimize karşı böyle bir tutum alırsak; ortada ne ifade özgürlüğü kalır, ne demokrasi ...
Hatırlarsanız, sekiz yıl kadar önce ülkücüler de, " Ya sev, ya terk et " diye slogan atıyordu.
Böyle faşistlere yakışacak bir üslup kullanmanın ne gereği var?
Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, tüm AKP'liler yıllar boyu Cumhurbaşkanı Sezer'in önderliğindeki bürokratik elitin siyaseti daraltmasından ; her açılımı, her hamleyi, her yeni projeyi döndürüp dolaştırıp ' ulusal güvenliğe' ya da ' laikliğe' bağlamasından yakınmadı mı?
Bekir Coşkun'a " gitmesini " söylemek, bu kez de ' öteki mahallenin' siyaset yapma, ideoloji üretme imkânını kısıtlamaktır.
Fikrini, tavrını, duygularını beğenmediğimiz insanlara "Çek git" demenin sonu yok. Bu sözün nihai aşaması... Ya tek başına kalmaktır ya da otoriter rejimle herkesin lidere boyun eğmesidir.
Özetle: Bekir Coşkun bir yere gitmiyor! Biz nasıl yazıyorsak, o da yazacak. O bizi eleştirecek, biz de onu eleştireceğiz.

Gelelim Bekir Coşkun'un yazılarına...
Akıcı, kıvrak, okuması kolay bir üsluba sahip. Eski tür ' fıkra' yazarı: Kelime oyunlarını seviyor. Cümleleri kısa. Çarpıcı benzetmeler yapıyor.
Fikri, ideolojisi, dünya görüşü var elbette ama bir ' fikir yazarı' değil.
Yani kavramları kullanarak, mantık zinciri içinde, verilerle, olgularla destekleyerek, düşüncesini bir noktadan alıp diğerine ulaştırmıyor.
Onunkiler daha çok ' gag' tipi yazılar. Bir jest, bir mimik, bir ünlemden ibaret. Güldürür ya da kızdırır, sevindirir ya da üzer. Anlatmaz, öğretmez, ispatlamaz, ikna etmeye çalışmaz.
Geçenlerde magazin yazamamaktan şikâyet ediyordu. Halbuki onun ' yazı tarzı' magazin . Evet temaları ' devlet' ve ' siyaset' ama onları ' ele alış biçimi' magazinsel. Çünkü üslubu öyle: Kelime oyunlarıyla ancak o kadarı yapılabilir.
Bekir Coşkun taraftarı olduğu kesimin kürsüsünde söz alıyor. Kah suçlayarak, kah bağırarak, kah alay ederek karşı tarafa hücum ediyor.
Etsin tabii... Etsin de...
Son zamanlarda işi şirazesinden çıkardı. Siyasetçileri filan eleştirmeyi bıraktı, doğrudan AKP'ye oy veren sokaktaki vatandaşı suçlar oldu.
Hem de ne suçlama! 22 Temmuz seçimlerinde hüsrana uğrayınca, kalemine hâkim olamamaya başladı. Hürriyet gazetesini satın alan AKP seçmenine hakaretler yağdırıyor.
" Bunu da yazdı ha?... Pes " dedirtiyor.